Prof. Dr. Olcay Bige AŞKUN ‘PANDEMİ GERÇEĞİNDE EĞİTİM KURUMLARI…’

0

Prof. Dr. Olcay Bige AŞKUN/Akademisyen

ÜTOPYA

PANDEMİ GERÇEĞİNDE EĞİTİM KURUMLARI…

Mart 2020’de başladı bu belirsiz durumla tanışmamız. Her birimizi farklı etkiledi, farklı deneyimler yaşattı bu öngörülemez süreç. 2020’nin başlarında konuştuklarımızı, yeni yıla giriş planlarımızı düşünüyorum da eminim her birimizin yaşamı farklı biçimde alt üst oldu.

Bahar dönemine tam da yeni başlamıştık üniversitede, genelde zordur bahar dönemi; bir grup öğrencimize veda zamanıdır. Mezun olma vakitleri yaklaşmıştır. Onun için onları hayatın akışına göndermeden önce son kez güçlendirmeye çalıştığımız, endişelerini azaltmaya çalıştığımız dönemdir. Ortaöğretim kurumlarında da yaklaşan sınavların stresinin had safhada olduğu dönemdir. Öğrencilerin de öğretmenlerin de epeyce yorulduğu, yakındığı, söylendiği, hatta kimi zaman ayaklarının geri geri gittiği dönemdir. Her birimizin aklından geçmiştir belki de keşke bugün okula gitmeseydim düşüncesi. Sanki evrensel olarak bir şey istendi ve bir dilek gerçekleşmiş gibi kötü vurdu hepimizi bu virüs gerçeği. Yakınıyorduk, bazen gitmek istemiyorduk ama sonuçlarının bu kadar zor ve ağır olacağı hiç kimsenin aklına gelmemişti. Basitçe dinlenme ihtiyacından kaynaklanan veya rutinlerden sıkıma duygusuyla, kurumlara gitmeme isteği zorunlu hale gelince hepimiz hatta tüm ülke bir anda durdu. Şaşırdık, darbe almıştık.

Peki şimdi ne olacaktı ?

Bugünün iş dünyasının gözde kavramlarından olan çeviklik işte tam da Mart sonunda devreye girdi. Kendi üniversitem adına gurur duyacağımız bir iş başarılmıştı 10.000’in üzerinde teorik ders acil olarak dijital platformlara taşındı. Yöneticilerimiz eminim bir dolu zorluk ve sorunla karşılaştılar ve bu alışılmadık dönemi, tüm üniversitenin idari ve öğretim kadrosunun olağanüstü çabalarıyla atlattık. Bütün bu yoğunluk esnasında, 80’ler de çocukken babamın kurucusu olduğu Açık Öğretim Fakültesi’ni hatırladım. Duvarsız üniversite ve herkes için eğitim kapsayıcılığı ile o yıllarda inanılmaz bir mücadele vermişlerdi.  Ancak Açık öğretim metodu; şahsen benim teknolojik olarak kabul etmeme rağmen uygulamak için çok da can atmadığım bir yöntemdi. Çünkü ben sınıflarda sadece ders anlatmıyor, bir öğrenciye yol gösterici olmayı, kişisel gelişimine katkıda bulunmayı, hayata dair sorunlarını çözmeleri için onları güçlendirmeye çabalıyordum. Bir konuyu kitaptan anlatmak yerine hayatla bağını kurarak anlatmaya, sınıfları yaratıcı drama platformlarına dönüştürmeye, öğrencinin yüzüne bakmayı, beden dilini okuyarak öğretmeyi çok seviyordum. Bu süreç bana benzeyen  öğretmenler için çok zor olmuştu. Bunu 30 Mart 2020 den itibaren anladım. Ekranın karşısına geçtim artık bana bakan gözler yoktu sadece; yanda tanıdığım birkaç ismi görüyordum, tanımadığım görmediğim birçok öğrencim vardı.

Teknolojik araçlarının olup olmadığını, internete bağlanıp bağlanamadıklarını bile bilemiyordum.

Dersi bırakanlar, haber alamadıklarım vardı.

Üniversitemde 300 kişilik sınıflara karşı hiçbir zorluk yaşamayan ben, ekran karşısında oldukça zorlanmıştım; önceleri çok tatsız geldi bu iş, hatta kalabalık sınıfların bağlantı kalitesini düşünen üniversitem cumartesi ve Pazar gününe bazı derslerimi koymuştu.

Pazar sabahı 8.00 de saat kuruyordum 9.00 da ders başlıyordu. Bazen teknik problemleri çözmek durumunda kalıyordum. 120 kişilik sınıfımdan 25 kişinin derse bağlanması zaman zaman hepimizin moralini, motivasyonunu düşürdü ama yılmayarak büyük gayretle dönemi tamamladım. Şimdi bir zorluk daha bekliyor bu defa hiç bilmediğim yüzlerini görmediğim 1. Sınıflar gelecek güz döneminde her bir ünitesini sınıfta oluşturduğumuz takımlarla yapmayı sevdiğim Sosyoloji dersimin en az 600 öğrencisine bakalım nasıl bağlanacağız. Dijital hazırlıklar bir yana öğrencilerin durumu da çok önemli umarım istisnasız herkes bu dönemle birlikte teknolojiye ve araçlarına ulaşır. Genelde Anadolu’dan çok öğrencimiz olduğu düşünülürse sanırım bu dönem ailelerinin yanlarında kalacaklar. En azından bir dönemde olsa İstanbul gibi büyük bir metropoldeki ev veya yurt gibi barınma koşulları üniversiteye yeni başlayanlar için ertelenmiş durumda ancak diğer sınıflardaki öğrencilerimiz için mevcut barınma seçeneklerini değiştirmeleri gerekti. Bu da onlara epeyce maddi ve manevi külfet yarattı diye düşünüyorum.

Bu süreçle nasıl baş ettiler merak içindeyim ve onları dinledikten sonra dile getirebilirim. Bundan sonra eğitim kurumlarında yapılacak en önemli iş; bir öğrenciyi okuldan kaçıran tüm sebepleri ortadan kaldırmaya çalışarak koşa koşa geleceği dönemi hazırlayabilmek için gayret etmek. Eğitim ve öğretim de yüz yüzelik hele bazı branşlar için çok daha önemli iken en büyük çekincem dijitali kullanarak eğitim ve öğretimden uzaklaşan bir grup yaratmamız. Okul; insan yaşamında sosyal ortamların en önemlilerinden biridir. İnsanın akranları ile buluştuğu, yaşamı tartıştığı, hayal kurduğu, bazen sığındığı bazen güldüğü bazen de ağladığı yerdir. Umarım dijital ortamlar bizleri, trafik karmaşasından korurken öğrenme ve merak güdümüzü bitirmezler. Artık hybrid dediğimiz hem yüz yüze hem de dijital platformların bir arada olması kaçınılmaz. Ancak insan özellikle eğitim öğretim açısından bu ortamları henüz yapay zeka ortalarda yokken tam anlamıyla kendi yararına olacak biçimde kullanmalı

Maskeye, hijyene, aramızdaki mesafelere önem vererek sağlıkla kalmamız ümidimle…

Prof. Dr. Olcay Bige AŞKUN/Akademisyen

Prof. Dr. Olcay Bige AŞKUN/kentekrani

Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com 9 Eylül 2020

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here