TÜRK MEDENİYETİ İÇİNDE ‘BOĞAZİÇİ MEDENİYETİ’

0

TÜRK MEDENİYETİ
İÇİNDE ‘BOĞAZİÇİ MEDENİYETİ’

1.BÖLÜM

Medeniyet Nedir?
Bu yazı dizimde Türklerin tarihte geliştirdiği bir medeniyeti çeşitli yönlerden incelemeye
çalışacağım. Önce “medeniyet” kavramını kısaca tanımlayarak yola koyulayım.

Medeniyetin çok çeşitli tanımlama ve açıklamaları yapılmıştır. Beğendiğim bir tarifini aşağıda paylaşayım:

“Medeniyet, ülkeleri îmâr ederek, insanları sosyal, ekonomik, kültürel ve ahlâkî yönden refah ve huzura kavuşturmaktır.”

Medeniyet sözcüğü Arapça olup “medîne” kökünden gelmekte ve “şehir” demek…

Medeniyet (civilisation) kelimesinin Latince “civilis” yani “şehirle ilgili” anlamında kullanıldığı ve batı dilleri için oldukça yeni bir sözcük olduğu ileri sürülüyor.

Başlıca iki anlamından birincisi, herhangi bir ülke ve insan topluluğunun sanat, din, bilim, sosyal ve politik organizasyon bakımından üst düzey gelişme noktasına ulaşması olduğunu betimliyor.

İkinci anlamı ise, sosyal organizasyon düzeyi bakımından yüksek duruma gelmiş belirli bir zaman ve yerde yaşayan toplumu tanımlıyor.

Will Durant, medeniyeti kültürel yaratmayı harekete geçiren sosyal düzen olarak tanımlar.

Bu düzen insanın merak duyma ve yaratıcılık duygularının özgürlüğü ile içgüdüden yola çıkarak yaşamın anlam ve varsıllıklarını anlama çabası ile başlar.

Medeniyet beş ögeden oluşuyor:
İktisadi koşullar, siyasî düzen, ahlâkî gelenekler, bilgi üretilmesi ve güzel sanatlar.

Oswald Spengler, “medeniyetlerin doğup geliştiklerini, gerilediklerini ve belirli bir zaman çizelgesine uyarak yıkıldıklarını” belirtmektedir.

Arnold Toynbee ise, buna katkı olarak, çevrimsel tarih görüşü ile ilerlemeci tarih görüşünü uzlaştırmaya çalışır.

Onun vardığı sonuç, medeniyetlerin yükseli ve alçalı çizgileri arasında aslında daha anlamlı amaçları olan başka yollara imkan sağlayarak sürekli bir gelişme çizgisi içerdiklerini gösterir.
Gerilemenin sebep olduğu acı ile elde edilen öğrenme pekala bir plan içerisinde ilerlemenin en güzel yolu da olabilmektedir.

Öz Türkçede medeniyet sözcüğünün eşanlamlısı olduğu ileri sürülen “uygarlık” sözcüğü kanımca oldukça farklıdır… Medeniyet ve uygarlık kavramları çoğunlukla aynı anlamda kullanılmakla birlikte, uygarlığın daha geniş bir anlam taşıdığını, daha büyük bir kapsama alanına sahip olduğunu belirtebiliriz…

Bu konuyu biraz daha açalım:
Uygarlık veya medeniyet, bir ülke veya toplumun veya diğer zeki canlı türlerinin, maddi ve manevi varlıklarının, düşünce, sanat, bilim, teknoloji ürünlerinin tamamını ifade eder.
Uygar kelimesi, yerleşik hayata ilk geçen Türk kavimi olan Uygurlardan gelmektedir.

Medeniyetin, belirli bir insan topluluğu veya topluluklarının belirli bir coğrafya üzerinde ve belirli bir zaman içinde ortaya koydukları değerlerle sınırlı olmasına karşı; uygarlık kavramının, binlerce yıl devam eden gelişmeler sonunda, insan aklının, bilim ve teknolojisinin katkısı ile ortaya çıkan ve tüm insanlığın eseri ve malı olan evrenselliği söz konusudur.

Uygarlığın doğuşuna ve yükselişine Çin’den Uygur ve Orta Asya Türklerine; Hindistan’dan ve Mezopotamya Medeniyeti’nden eski Mısır Medeniyetine; Ege kıyılarındaki antik çağ sitelerinden Roma’ya; Batı Avrupa’da aydınlanma çağını yaratan, sanayi devrimini gerçekleştiren milletlere ve nihayet Amerika’ya ve Uzak Doğu’daki Japonlar’a kadar, tarih boyunca sayılamayacak kadar çok ülkenin ve ulusun katkısı olmuştur ve olmaya da devam etmektedir.

Çeşitli Coğrafyalardaki Türk Medeniyetleri İnsanlık tarihi boyunca Türklerin giriştiği büyük
medeniyet ilişkileri kabaca dört başlık altında değerlendirilebilir:

1. İlki, Çin Medeniyeti ile Türk Tarihinin erken dönemlerinde karşılaşılması sonucu Uygur gibi Mani dinine mensup ve 19.yüzyıla kadar Asya’nın en önemli diplomatlarını yetiştirebilen bir kültürle meyvesini vermiş karşılaşma. (Mani dini ya da Maniheizm, 3. yüzyılda Pers İmparatorluğu içinde, Mani – kuran kişinin adı -tarafından kurulan ve kısa sürede hızla büyük bir coğrafyaya yayılan bir din. Kutsal kitapları Arzhang’dır. Mani dini en parlak dönemini 8. yüzyılda Uygur Devleti’nin millî dini olarak ilan edilmesi ile yaşamıştır.
Mani kelimesi eski Türkçe’de “Mengü” ve Çağatay Türkçesi’nde “Tanrı” demektir.)

2. Bunu, Ortaçağ’da kadîm Pers-Sasanî Medeniyeti ve Hint Medeniyeti ile Önasya’da yaşanılan karşılaşma ve dönemin süper güçleri Gazneli ve Büyük Selçuklu Devletlerinin gölgesinde yeşeren büyük medeniyet değişimi izler.

3. Aynı zaman diliminde İslâmiyet’le ilk karşılaşma ve Önasya coğrafyasındaki bu medeniyet değişiminin yeni bir din olan İslâmiyet ile farklı uyumu (armonisi)…

4. Nihayet Anadolu…Asya’dan taşıdıkları tüm medeniyet birikimleriyle Türk Medeniyeti’nin, “Rum” yani kadîm Yunan-Roma Medeniyetiyle büyük çatışması (düellosu).

Dikkat ediniz, burada hemen bir çırpıda zikrettiğimiz medeniyetler, her biri farklı coğrafyalarda yüzlerce devlet veya kültürü yutmuş, dünyanın en kadîm dört medeniyetidir…
Genel anlamda Türk Medeniyetini dünya kültür tarihinde “eşsiz” yapan da niteliğidir…
Türklerin medeniyet tarihine hediyesi olan ve aslında o zamana kadarki Türk Medeniyeti’nin damıtılmış ve rafine olmuş ‘eşsiz’ deyimini, ‘görkemli’, ‘muhteşem’ anlamında, ya da ‘biricik, ünik’ anlamında alabilirsiniz.

Ancak bu bilgileri politik açıklamalardan bağımsız tutarak kavramaya çalışmak gerekir. Gerçek şu ki bu inatçı ve dayanaklı maya (öz) gittiği tüm coğrafyalarda, hem de o yörenin çok dirençli temellerine karşın tutmuş özel ve damıtılmış (rafine) bir tattır.

Anadolu coğrafyası bereketli topraklarının yanısıra İlk Çağ’da çok sayıda uygarlığa da ev sahipliği yapmıştır.

Anadolu’nun bilindiği üzere ilk ismi, üzerinde yaşadıkları Hititler nedeniyle Hatti Ülkesi olmuştur.

Anadolu, Asya kıtasının en batısındaki yer olmasından dolayı eski zamanlarda ‘Küçük Asya’ olarak adlandırılmıştır. Anadolu’nun, Anadolu olarak anılmaya
başlaması ise, “Doğu” anlamına gelen ve (Yunanca bakış açısından) doğu bölgelerini belirten Yunanca Ἀνατολή (okunuşu: ‘Anatolḗ’) kelimesinden türemiştir (Kaynaklar: Homeros MÖ 8. yüzyılda ve Herodotus MÖ 5. yüzyılda).

‘Ana’ sözcüğü ise, yine bu dilde ‘yukarı’ anlamına gelir. Bu anlamlardan yola çıkılarak Yunanlılar buraya ‘anatelein’ ismini vermişlerdir. Bu isim, ‘güneş’in doğduğu ülke’ anlamına gelir. Ve Anadolu isminin MÖ kullanılan ‘Anatolian’ kelimesinden geldiği de oldukça yaygın söylentiler arasında yer alır.

Latince konuşan ve yazışan Romalılar bu adı Yunan-ı kadîm’den alıp kullanmışlar, Anadolu adının diğer coğrafyalarda yayılmasına yol açmışlardır…

Anadolu coğrafyası, tarih boyunca birçok istila (topraklarının silah gücüyle ele geçirilmesi) ve göçe maruz kalmıştır. Üç tarafının denizlerle çevrili olması, Avrupa ve Afrika arasında deniz ve kara yoluyla kolayca bağlantı kurulması, verimli toprakları, olumlu iklim şartları ve bol su kaynaklarına sahip olması nedeniyle Anadolu, adeta uygarlıkların beşiği olmuştur.

Türk Medeniyeti’nin son büyük medeniyet ilişkisini aslında Anadolu’ya girdiği tarihten itibaren başlatmak gerekir. Çünkü Tanzimat Fermanıyla başladığı düşünülen Batı ile ilişkimiz fiilen 11. yüzyılda gerçekleşmiştir. Bugünkü ve 11. yüzyıldaki Batı Medeniyetini şekillendiren özlerin aynı olduğunu düşünürsek aslında Türk Medeniyeti’nin Batı dünyasıyla olan ilişkisini bu tarihten başlayarak okumak daha doğru olacaktır. Ancak, son 170 yıllık ilişkinin biçem (şekil) ve içeriği ile daha önceki Türk-Batı Medeniyetlerinin karşılaşmasının kapsamı (muhtevası) farklı olduğu için iki ayrı evrede değerlendirmek de yanlış olmaz.

Yukarıda kısaca tanımladığım her birinin başlangıcı ve bitişi büyük tarihi, kültürel veya politik gelişmelerle gerçekleşen medeniyet geçişleri arasındaki yaklaşık 3 asırlık bir dönemi bu yazı dizimde yakından irdelemeye çalışacağım.

Bu dönem yukarıda kısaca izah etmeye çalıştığım her birinin başlangıcı ve bitişi büyük tarihi, kültürel veya politik gelişmelerle gerçekleşen medeniyet dönüşümlerinin arasında bir “ara dönem” sayılır…

Sosyolojik ve kültürel gelişmeler çok yavaş ortaya çıkar ve gelişir. Aynı hızla da kaybolur ve başka bir biçeme dönüşür. İşte bu nedenle kültürel ve sosyolojik gelişmeler, onları etkileyen başka verilerin ve gelişmelerin ışığında ve ancak yüzyıllar sonra gereğince
açıklanabiliyor.

(Devam Edecek)

2. Bölüm:
Türklerin Boğaziçi’nde Kurduğu Medeniyet

Mehmet Cemal BEŞKARDEŞ/İstanbul Araştırmacısı

 

Mehmet Cemal BEŞKARDEŞ /kentekrani

Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com 08 Ağustos 2021

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here