İNSANAT BAHÇELERİ VARDI BİLİR MİSİNİZ?

0

İNSANAT BAHÇELERİ VARDI BİLİR MİSİNİZ?
1.BÖLÜM
Yeni yeni sözü ediliyor. 20’inci yüzyılın son bölümlerine kadar görmezden gelindiler.
Oysa müzelerin ve hastanelerin bodrumlarında, kütüphanelerin kenarda köşede kalmış
raflarında, sömürge bakanlıklarının (“koloni bakanlığı” diyorlar) arşivlerinin taşındığı
depolarda; onbinlerce belge, fotoğraf, yüzlerce kemik ve onlarca doldurulmuş insan
bedenleri bulunuyordu. Hatta üniversitelerin arşivlerinde insanların ırksal olarak
medeniler ve vahşiler olarak ayrıldığını kanıtlamaya çalışan bilimsel “raporlar” da yer
alıyordu. Aşağılanmadan ve esaretten dolayı çekilen acıların, zamanın rüzgarında
sürüklenip anılmaz olması da cabasıydı.
Aynı hayvanat bahçeleri gibi insanat bahçeleri vardı. Hayvanat bahçelerinin içinde
konumlandırılıyorlardı veya bunlara özel yerler ayarlanıyordu. Yaygın oldukları
dönemlerde “Koloni Sergisi”, “Etnolojik Gösteri” gibi adlar veriliyordu. Şimdilerde ise
itiraf ediliyor artık. Bunlara “Human Zoo” deniliyor. Yani İnsanat bahçesi…

 New York Coney Island’daki insanat bahçesi ve seyircileri.

ARSIZLIK 19. YÜZYILDA BAŞLADI.

“Medeni Dünya” nın bu yüzkarası, özellikle 19’uncu yüzyılda arsızlaştı. Amerika Birleşik
Devletleri’nde Phines Taylor Barnum diye bir şahıs vardı. “Dünyanın En Büyük Şovu” adı
altında fiziksel olarak uç özelliklere sahip insanları sergiliyordu. Büyük ilgi görünce aklına
“vahşileri” de sergilemek geldi. 1883 yılında Amerika kıtası dışındaki yerlerden “Vahşi”
aradığına dair ilanlar verdi. İrlandalı Robert Cunningham bunu Avustralya’da öğrendi. Bir
grup Aborjin’i kandırarak Amerika’ya götürdü ve Barnum’a sattı. Cunningham ve Barnum
işi büyüttüler ve zengin oldular. “Vahşi” sergilemek “medeni” ülkelerde yaygınlaştı.
Mesela Londra’da Guilermo Antonio Farini adlı şahıs, Namibyalıları Royal Akvaryum’da
sergiliyordu. Sergilenen insanlar, aktör olarak gösterildiler. Maaşları da vardı. Temel
ihtiyaçlarını karşılayacak kadar…

 Phines Taylor Barnum’un sergilediği Aborjinler için afişi. “Erkek ve Kadın Avustralyalı Yamyamlar”

 Guilermo Farini ve Royal Aquarium’da sergilediği insanlar. Fotoğraftaki kompozisyona dikkat!

Görülen ilgi üzerine Avrupa’daki hayvanat bahçelerinde insanat bahçeleri açıldı. Her bir
“medeni” Avrupa ülkesinin bir sömürgesi, “kolonisi” vardı nasıl olsa. Buralardan
kandırılarak, çeşitli vaadlerle insanat bahçelerine götürülen “vahşiler”, hayvan gibi
çitlerin, tel örgülerin ardında hatta kafeslerde sergilendiler. Başta dans olmak üzere
kendilerine verilen senaryoyu oynuyorlardı. Kimi insanat bahçelerinde yine senaryo
gereği beyazları yani “medenileri” pusuya düşürüp öldürüyorlardı. Kullanmadıkları halde

taş aletler yapıyorlardı. Olmadıkları halde el altından “yamyam” olarak tanıtılıyorlardı.
Neredeyse haftanın her günü “çalışmak” durumundaydılar. Önemli bir bölümü kuzey
yarımküre iklimine alışık olmadıklarından ve kış aylarında da geleneksel giysileriyle açık
havada bulunmak zorunda oldukları için hastalıklardan kırıldılar. Ülkelerine dönebilme
imkanları yoktu. Gösterileri yönetenlerin insafına kalmışlardı. Onlar da insafsızdı…

 Bir insanat bahçesi. Kadın, kucağında bebeği, seyirciler ve ne olur ne olmaz diye dikilen muhafız.

ST. LOUIS DÜNYA FUARI’NDA “MEDENİLER VE VAHŞİLER”
Bu utanç öyküsünde ABD’de St.Louis Kenti’nde açılan 1904 Dünya Fuarı’ndan da
sözetmek gerekiyor. Elektrik, telefon gibi “medeni” buluşların yanısıra bu fuarda 3000
“vahşi” sergilendi. En çok ilgi gören “vahşiler” Belçika Kongosu’ndan zorla götürülen
Pigmelerdi. “İnsanlığın En Alt Formu” olarak sergilendiler. Fuar için Belçika Kralı Leopold
II’den talep edildiler. Pigmeler, 1885’ten beri Leopold’un malıydılar. Lafı mı olurdu?

İnsanat bahçeleri, ırkçılığın ve sömürgeciliğin meşrulaştırılması için araç haline geldi.
“Medeni” dünyanın beşeriyeti, çitlerin ardında, kafeslerin içinde kendilerinin ne kadar
üstün varlıklar olduklarını güya kanıtlayan “yaratıkları” seyrediyorlardı. Bu insanları
sömürmekte onları alt yaşam formu olarak kabul etmekte haklıydılar işte! Zaten insanat
bahçelerinde sergilenenler, ırkçılığı meşru göstermeye çalışan güya bilimsel araştırmalara
da tabi tutuldular.

 St.Louis Dünya Fuarı’nın gözdeleri Pigmeler bir gösteride.

1.DÜNYA SAVAŞI VE FRANSA’DAKİ KOLONİ SERGİSİ
Birinci Dünya Savaşı patlak verdiğinde insanat bahçeleri bıçak gibi kesiliverdi. Ne de olsa
birbirini yemeye başlayan “medeni” alemin sömürgelerinde asker devşirme imkanları
vardı. “Vahşiler”, kendilerini gerçek vahşetin içinde buluverdiler. Geçici olarak “vahşi”
değillerdi. Kuşkusuz, asker olarak eşit muamele görmediler. Savaştan sonra “vahşilerin”
kahramanlıkları unutuldu. İnsanat bahçeleri yeniden faaliyete geçti.
En büyük “gösteri” 1931’de Fransa’da oldu. Özellikle “Yeni Kaledonya”dan götürülen
Kanaklar, Paris’teki Koloni Sergisi’nin en ilgi çekici bölümünü oluşturdular. Öyle ki Koloni
Sergisi’nin insanat bahçesi bölümüne 30 milyon bilet kesildi. Fransa o zamanlar
kolonileriyle övünüyordu. Roma İmparatorluğu’nun iki misli alana ve 100 milyon nüfusa
hükmediyordu. Koloni Sergisi için inşa edilen Koloni Sarayı, iç ve dış betimlemeleriyle
aşağılamayı sanatsal bir şekilde yansıtıyordu. Neyse ki protestolar oldu. Ayrıca
Almanya’ya gönderilen Kanaklar, ağır koşullar nedeniyle isyan ettiler. Hemen Fransa’ya
geri götürüldüler. Sonunda Kanaklardan biri hariç (Marius Kaloie’nin hikayesini diğer
bölümlerde anlatacağız) hayatta kalanlar, ülkelerine döndüler.

 Fransa’daki Koloni Sergisi’nden bir görüntü.

 Koloni Sergisi için inşa edilen Koloni Sarayı ve freskleri.

 Koloni Sarayı’ndaki fresklerden bir detay.

ZİYARETÇİ SAYISI? 100 BİN 500 BİN DEĞİL…
İnsanat bahçeleri, 2. Dünya Savaşı’ndan sonra ortadan kalktı. Koloniyal hakimiyet de
insanat bahçelerinin ortadan kalmasına koşut sona ermeye başladı. Koloniler, 1960’larda,
70lerde birer birer bağımsızlıklarını elde ettiler. İnsanat bahçeleriyle ilgili belgeler, eşya,
doldurulmuş insanlar, sanat eserleri ortadan kaldırılıp arşivlere, depolara istiflendi. 90lı
yıllara kadar da etkili olabilecek kimse bu vahşete değinmedi.
Sonra arşivler, depolar yoklandı; fotoğraflar gün yüzü gördü. Yazılar yazıldı, belgeseller
yapıldı.
Ve bilanço ortaya çıktı. 19’uncu yüzyıldan 20’inci yüzyılın ikinci yarısına kadar; 35.000
insanat sergisi açılmıştı. Bunları 1 milyar kişi ziyaret etmişti.
1 Milyar ziyaretçi…
“Medeni” alemin genetiğini etkilemiş midir bu sayı?
Final de şu aşağıdaki fotoğraf olsun. “Hottentot Venüsü” diye “medeni” beşeriyete
tanıtılan Güney Afrikalı Sarah Baartman’ın doldurulmuş bedeni… Fransa, Musee De
L’Homme Vitrin 33… Elbette artık sergilenmiyor. Sarah Baartman’ı da anlatacağız.
Bireysel öyküler ayrı bir utanç çünkü…

Oğuz HAKSEVER/Gazeteci

 

OğuzHAKSEVER/kentekrani

Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com 12 Mayıs 2021

Video Editing: Oğuz HAKSEVER

Yazarın Tüm Yazıları

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here