Bir Başkadır Dizisi, Pandoranın Kutusunu Açıyor…

3
Bir Başkadır Dizisi, Pandoranın Kutusunu Açıyor…
 
Uzun zamandır hiçbir dizi bu kadar çok dikkat çekip konuşulmadı. Kulaktan kulağa yayıldı, mutlaka izle, yorumlarını merak ediyorum dedirtti.
Peki bu dizi ne yaptı da bu kadar ilgimizi çekti ?
Sosyolog gözlüğümü takıp bu hafta sonu izlemeye karar verdim. 8 bölümü bitirdiğimde her bir bölüm sonrası konuşacak, tartışacak çok fazla detayla yüzleştiğimi fark ettim. Diziyi izledikten sonra bu yazıyı okumanız paylaşmak istediklerime çok daha anlam katacaktır. Çünkü ancak o zaman hepimizin hangi ayrıntılara dikkat ettiğini, kendimizden neler bulduğumuzu ya da çevremizdeki bireylere karşı neler yaptığımızı, onları tek tek nasıl algıladığımızı, önyargılarımızı, sevgisizliklerimizi, eleştirilerimizi, dikkate değer bulmadıklarımızı, “ötekileştirdiklerimizi”, kalabalıklar arasında her birimizin ıssızlığını ve en temelde aslında nasıl da iletişim kuramadığımızı, birbirimizi gördüğümüzü ama fark etmediğimizi, duyduğumuzu ama dinlemediğimizi ve söyleyemediklerimizi fark edeceğiz.
İşte tüm bu gerçekleri tıpkı sıkı bir tokat gibi çarpıyor yüzümüze, dizinin hem senaristi hem de yönetmeni olan Berkun Oya ve ekibi.
Ana karakter; ağırlıklı olarak dini bilgi ve öğretiler üzerine yaşamı inşa edilmiş, fiziksel görünüşüne de bu bilgi kodlarını taşımış, iletişim kurma çabası ile de özellikle evde denge kuran Meryem, İstanbul’da ama göreceli olarak merkeze uzak, işe gitmek için ancak otobüsle ulaşım sağlayabildiği, kırsal yaşamın fiziksel açıdan kodlarını taşıyan bir evde; eski komando ağabeyi Yasin; köyünde çocukken tecavüze uğramış, bu yüzden de büyük bir dram yaşayan ve bu travmayı atlatamayan yengesi Ruhiye; çok sevdiği yeğenleri Esma ve hiç konuşmayan İsmail ile beraber yaşamaktadır.
Dizi; Meryem’in ve yakın çevresinde yer alan karakterlerin yaşamlarının dinamiklerini anlayabilmemiz için hepsinin varoluş hikâyesine odaklanıyor.
Karakterler birbirinden o kadar farklı koşullarda yetişiyor, yaşam hikâyeleri birbirlerinden o kadar farklı şekilde örülüyor ki yaşamlarımızı sürdürürken yollarımızın çakışması nedeniyle birbirimizle karşılaşmamız; farklı dünyaları, bakışları, anlayışları, tercihleri, algıları, tatları, deneyimleri ortaya çıkarıyor. Ancak dizi; bu hikâyeleri ne kadar algılayabiliyoruz, çevremizdekilerle etkin iletişim kurabiliyor muyuz sorusu ile izleyiciyi baş başa bırakıyor.
Dizideki hikâyeler; geleneksel, kırsal ve dini kodlarla yaşayıp, çok daha sınırlı ekonomik olanaklarla yaşam mücadelesi veren Meryem, Yasin, Ruhiye, Ali Sadi Hoca, Hayrünisa ve kız arkadaşı; iyi eğitim almış, şehrin zengin yerlerinde yaşayan, bilimi kendisine referans alan, kendisine iyi bakan, ailesini sorgulayabilen Peri, Sinan gibi karakterlerin yanı sıra iki farklı kutup arasında bulunduğu konumdan diğerine sıçramalar yapma gayretinde olan psikiyatrist Gülbin, ablası Gülan ve Müezzin Hilmi ile örülüyor. Dizi her bir karakterin takdire şayan oyunculuk performansı ile birlikte 80’lerden itibaren yaşanılan tarihsel süreci; siyasetin etkisini ve toplumda oluşan “öteki” gerçeğini ve bu kutuplar arasında bitmek tükenmek bilmeyen ve birbirine çok ciddi zarar veren kavga halini Gülbin ve Gülan’ın birbirlerinden özellikle, eğitim, siyaset, görünüm ve özel yaşam tercihleri açısından farklılaşmasını, ailelerindeki en büyük dram olan engelli kardeşlerinin öyküsünün de bu kutuplaşma üzerine kurulması ile yaşadığımız acıların ardında yarattığımız duyarsızlıklarımızın, anlayışsızlıklarımızın ve zalimliğimizin altını çiziyor. Dizide ezber bozan sahnelerin başında;  Feodal düzenin erkeklerin yanında gözleri sürekli yerde tutma zorunluluğunu içselleştiren Hayrünisa’nın Konya’ya gitmeden önce babasının gözünün içine bakarak evden çıkışı, Gülan’ın babasının ve eşinin yanında Gülbin’e karşı öfkeli hırçın ve şiddet içeren tavırları, Ruhiye’nin köye dönüp kendisine tecavüz eden adamla yüzleşmesi, Peri’nin Meryem’den peynirli börek istemesi, Hayrünisa’nın kız arkadaşının Yasin’in evine taş atarak mesaj iletmesi geliyor. Bu sahneler adeta suskunluğumuzu alt üst ediyor
Dizi her mekânda kullandığı ve çekim olarak odaklandığı objelerle de kültürel kodlara dikkat çekiyor. Özellikle sokakla ev arasındaki sınırları belirleyen, üzerinde kültürel etiketler barındıran terlikler, duvara asılı kuran, eldeki tespih, kulağı kopmuş ceylan biblosu,  kiremit tuğla ve kitaplık, eldeki tabletler, Yasin’in komando asker pozu çerçevesi, Hayrünisa’nın kendisini çevresinden soyutlama gayretinde olduğu an sığındığı kulaklığı da bambaşka bir iletişim kuruyor izleyici ile.
Dizi de her karakterin hem kendisi hem de çevresiyle olan iletişimsizliğine veya nasıl iletişim kuracağını bilememe kıvranışı ile ilgili sahneler de oldukça dikkat çekiyor. Ali Sadi hoca efendinin şefkatli ve yardımsever tavrının yanı sıra kızı olarak bildiğimiz Hayrünisa’nın aslında evlatlık oluşunu kendisine söylememesi ama horladığı için eşi Mesude uyuduktan sonra odaya gidişi, Yasin’in evinde olan kadınları bir süre sonra bağırdığı için konuşturmayarak susturması, işyerine müşteri olarak gelen Hayrünisa’nın kız arkadaşını hırpalaması, sokakta köpek saldırısına maruz kalan Hayrünisa’ya yardım etmesi ancak gece kulübüne gidişini yargılayışı,  nişan töreninde Ruhiye’nin tecavüz olayını anlatması sonrasında benim için kalbinin bakir olması önemli sözünü sarf edişi ve köye gidip eşinin tecavüzcüsüne köy meydanında fiziksel şiddet uygulaması, Sinan’ın lüks ve fanus içindeki evine gelen kadın arkadaşlarıyla ne konuşacağını bilememesi, ilişkilerini hep fiziksel olarak sınırlandırması, hatta evine temizliğe gelen Meryem’in başörtüsünü koklaması ama kendisine portakallı keki sevmediğini söyleyememesi tıpkı annesine kıymayı sevmediğini söyleyememesi gibi. Peri’nin annesinden kaynaklanan iletişim bariyerleri ve Sinan’ın annesinin komşunun oğlu ile kurduğu iletişimi sürekli tekrarlamasının altında yatan ilgi ve sevgi ihtiyacı hepimizin birbirimizle olan etkileşiminde ne kadar da çok derdi olduğunun altını çiziyor.
Dizinin her bölümünün sonunda paylaşılan görüntülerin birinde cami siluetinin yatay eksende bir inşaat vinci ile kesilmesi veya geçmişten yaşam izleri taşıyan sahneler de oldukça önemli. Dizi için seçilen müziklerin üzerinde de ayrıca durmak gerekli; çünkü tüm bu seçkiler geçmiş yıllar ile bugünümüz arasında onarıma ihtiyacı olan bir köprü vazifesinde sanki; özellikle Giritli göçmen bir ailenin oğlu olan İzmir’li nezaket sahibi, efendi, romantik, duygusal Ferdi Özbeğen’in Gündüzüm seninle, O günler ve Seni Terk edeceğim şarkılarının seçimi de bölüm sonuna başka bir anlam yüklemiş. Sonuçta dizideki tüm kadın karakterlerin birbirlerine olan yargılayıcı, sorgulayıcı, eleştirel ama içlerinde yaşadıkları iletişimi de ortaya çıkarması anlamında dizi, çokomel ambalajına gizlenen bir tek taş yüzükle birlikte pandoranın kutusunu açıyor.

Prof. Dr. Olcay Bige AŞKUN/Akademisyen

baskuny@gmail.com

Prof. Dr. Olcay Bige AŞKUN/kentekrani

Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com 22 Kasım 2020

3 YORUMLAR

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here