Tabanca ve Nesnel Şiir/Öznel Şiir

0
Tabanca ve Nesnel Şiir/Öznel Şiir
Geçen yazımda özetle, hayatın ebedi ve ezeli doğrularının olamayacağını, hayatın böyle bir dondurulmaya uğratılamayacağını söylemiştim. Ve şairin hayattan yana olması gerektiğini, din ve bilim gibi hayatı egemenliği altına almaya çalışan söylemlere şairlerin sırtlarını dönmeleri gerektiğini vurgulamıştım. Hayatın yapıp ettiklerimizle anlamlı olduğunu, hakikatin faaliyetlerimizde hakikat bulduğunu söyleyerek bu yazıda öznel/nesnel şiir üzerinde düşünmek istiyorum.
20. yüzyıla değin revaçta olan iki şiir biçimi günümüzde iç içe girmiş durumda. Biri nesnel şiir, diğeri öznel şiir diye tanımlayabileceğimiz iki şiir biçimi. Nesnel şiir (nesnelerin şiirinden ayrı olarak) insani sorunlara ilişkin sorularla dolu olan, insani olanla kutsanmış olanın şiiriydi. Burada hayatı anlamlı kılmak için arzuyla mutlak görülen bir bütünlüğün aranışı da önemli. Klasik ve romantik şiir böyle bir şiirdi. Sembolik şiir ise nesnel şiirden öznel şiire geçişin şiiriydi. Burada Rimbaud ve Baudelaire’i anmak gerekir. Ama öznel şiiri Mallarmé ile başlatmak daha doğru olur. Nesnel şiir sık sık çalılıklara, ağaçlara, telgraf direklerine takılan ve yere eğilimli bir şiir; öznel şiirse havada uçan ve göz eriminde olan bir şiir… Rimbaud ve Baudelaire’de yaşam değişikliği isteği çağa bir başkaldırıyla nesnel yanı ağır basan bir şiirdi. Mallarmé’de ise yaşamsal tını tamamiyle düşsel ve hiçlikle tamamlanan bir şiir. Düşsel olanın içinde zaman zaman parlayıp sönen bir yıldızın ışığının yansıması gibi. Gerçeğin yalnızca bir an gözüken görüntüsü. Bu da itiraflarına görünen, algılanan dünyadan kaçarak düşsel olan bir başka dünyadan başlıyor olduğunu göstermektedir Mallarmé’nin. Ve bu anlamda da hiçbir otorite meşru değildir Mallarmé’de. Yani tabanca çıkarıldığında artık derin bir sükuneti, ebedi bir yalnızlığı imlemiyor. Yalnızca bir uyarı artık. Gerçeği dilde alışılmadık formlar oluşturarak yeniden keşfetmenin uyarısı. Fikirlerin, mutlak ideaların (!), bozulmuş ve yeniden oluşturulmuş şemaların, kaydırılan kavramların şiirleştirilmesi. Ortaya çıkan yeni bir gerçeklik. Ama bu asla bir kopya değil. Dehanın uçurtmasını düş fırtınası içinde göz eriminde tutabildiği, kayalıklara, saçmanın içine fırlatmadığı bir fırtına uçurtması.
 ***
Yeni bir çağın başlangıcında bulunan şairin yapacağı şey, fotoğrafı bile olmayan, çekilemeyen, ancak yepyeni yorumlara (yorum iktidardır) gereksinme duyduğumuz şu dünyaya sırtını çevirmektir. Yorum, iktidar olacağı yeni ve özlemi duyulan dünya için sağlam temellerde imajla ancak böyle yapabilir. Fotoğrafı bütün olarak oluşturan parçalar ayrıntılardadır ve yorumun temelleri de buradadır. Ayrıntıların şiirleştirilmesi ve öne çıkarılması da tıpkı olup bitene sırtını dönüp yeni bir dünya yaratmak gibi büyük bir şiiri gerektirir. İmgelerin, eğretilemelerin geometrik gerçekleşimi cebirinden daha çok şey anlatır böylece. Sözcüklere, gerçekliği imleyen, gösterilen ile gösterenin arasındaki uçurumlara yeni uçurumlar eklemek, sanırım bugünkü şairin yukarıdaki amaçları için ilk görevleri arasındadır. Mevcut dile bayılıp angaje olmamanın biricik yolu da budur. Büyük bir kamusal alan vardır çünkü yapıp ettikleriyle dil arasında. Ve unutulmamalı ki, medyanın devleti şirinleştirip öne sürdüğü bu vahşet dönemi ile kozmik vahşet dönemi arasındaki fark itibaridir. Biri bilinmeyeni, korkulanı eğretilemeydi. Şimdiki ise adlandırılamayanı. Günlük ve medyatik dilin kullanılması ise sözcükler diyarında tam bir başarısızlığa mahkumdur. Her sözcük yeni bir sembol olmalıdır. Yakıcı ve ifade edici bir sembol. Aksi takdirde bir söylemler uzlaşması olan toplumsal konsensüsün tam içine dalınır. Yeni bir semboller dünyasıdır ki yaratılan dünyaya en güzel uyumu sağlar. Şiirin nesnesi artık gerçek dünyada olmayan bir nesneyle böylece neşteri atar, yaralar, hiçler. Yeni nesne dil ile kurulan dünya zaten bizi kuşatmış ve boğan gerçeklikten koparır bizi. Bu anlamda uyarıcılığını getirir yerine. Sessel orkestrasyon, ünlü seslerle değil ünsüzlerle ses yarattığında kendi anlam ve ifade dünyasında başlar itirafına. Tabanca artık yalnızca tabancadır. Ve bu anlamda anlamını kaybetmiş bir tabancadır. Artık bir ölüm aracı olmayan ama bir zamanlar öyle kullanıldığını bildiğimiz bir nesne… Dolayısıyla en yetkin uyarı aracı. Hem hayalin hem hortlağın ürkütücü sessizliği ve korkusu!.. Şiir yeni fethedilmiş topraklar üzerinde aktörüne layık bir biçim ve biçeme ulaşmıştır burada. Erimenin, yok olmanın sahiciliği, mermer sertliğindeki gerçekliğe galebe çalmıştır. Artık benliğimiz yalnızca kurgusal ve dolayısıyla faydalı alandadır. Herkes olmanın mutluluğu da duyulabilir. Şiirse güzel söz söylemeye indirgenmekten kurtulmuştur.
 ***
İrfan Yıldız ile Gösteri Dergisi’ndeki (Mayıs 1992) söyleşimde kullandığım her sözcüğün bir sembol olduğunu söylemiştim. Şiir böyle bir semboller ormanı olmalı. Bir orman tutuşmuşsa ay ışığına gerek kalmamıştır. Safra temizlenmiştir çünkü. Değiştirmeye çağrı bile hava ve suya sinen görüntülerin değiştirilmesine, gerçekliğin yeniden fethine değil, henüz oluşturulamayan dünyanın fethine, hava ve suya sinmemiş görüntülerin kurgulanarak yeni bir dünya yaratılmasına çağrıdır. Yaşamsal olan budur. (Şiirsel yaşam elbette, yoksa yaratılmış gerçekliğin ardında koşturan politika şiirin dışında bir şeydir.) Bu durumda şiirin dönüştürücü gücü, değiştirici özelliği arı durumdadır. Şiir de şiirdir yalnızca artık. Ama gerçek gücünü bulmuş bir şiir.
Denilecek ki böyle bir şiir olası mıdır? Buna ilk bakışta kolayca evet denilemez gibi gözükmektedir. Öncelikle gerçek, bizatihi engeldir çünkü ve çekim gücü yüksek bir engeldir. Dehayı kendine çivilemeye çalışan çekiçsiz ve elsiz bir engel. Ama deha da -şiirsel deha- bu şiirin peşindedir. Acıya acıyla karşılık verme. Bu noktada yeni dünyada/şiirsel dünyada insan da, insani olan da değişmez. İnsan zorunlu olarak, çoğunlukla kabullenmişlikle belirli ve verili bir düzlemde veya düzlemlerde yaşamaktadır, bu düzlem veya düzlemler ne kadar belirsiz olursa olsun. Çünkü belirsizlik de bir düzleme sahiptir. Görevi ise dünyasal olan yeni bir boyut yaratmak! İşte şiirin görevi de budur. Düzlemlerden kurtulmalı ve kurtarmalı. Şair insan olarak bir düzlemde veya çoğul düzlemlerde yaşaya dursun, şiiriyle başka boyutlara varmalı/varır (düzlemlere değil!) Tabancayı aklımıza gelen imgeler ve çağrışımlardan kurtarmalıyız, yani tabanca eşittir tabanca olmalı artık. Bir nesne! Öneminden çok şey kaybedecekse ne yapalım! Varsın hiçbir değeri olmasın!
Şiirli günler dilerim.

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here