Mim. Ayşegül AKGÜL DUMAN: ”Mobil ve Portatif Yapılar Yeni Göçebelik Çağının Habercisi”

0

Mim. Ayşegül AKGÜL DUMAN

Mobil ve Portatif Yapılar Yeni Göçebelik Çağının Habercisi

Göçebelik, çingenelerin yaşam biçimi ve sirk yaşamı üzerinden geleneksel mobil yaşamı
inceleyen Mimar Ayşegül Akgül Duman, bu toplulukların ”barınma” olgusunun günümüzdeki mobiliteye referans olduğunu söylüyor.

Yazarımız Mim. Ayşegül AKGÜL DUMAN, ”Mobil ve Portatif Yapılar” konusu hakkında TOKİ Dergisine konuk oldu. İşte O söyleşi:

Barınma anlayışındaki değişiklikle ortaya çıkan mobil mekânlar, günümüz modern insanına neler sunuyor?
Mobilite sadece fiziksel bir durumu tanımlamaz, aksine zihinsel ve teknolojik gelişmeleri de
içinde barındıran çok yönlü bir kavramdır. Dolayısıyla günümüzde mobil mekânlar, insanın
değişen ihtiyaçlarına uygun çözümler sunan mekânlar olarak ortaya çıkıyor. Bu mekânlar,
teknolojik olarak donatılmış, yere bağımlı olmayan, kendi ihtiyaçlarını karşılayan (enerji
kazanımı ve atık dönüşümü gibi altyapısal ihtiyaçları kendi çözen), hafif, kolay kurulup
demonte edilebilen ya da nakledilebilen mekânlardır.

                           

Taşınabilir yapı anlayışının hangi fikir üzerine kurulduğunu söyleyebiliriz?
Taşınabilir yapı anlayışının tarihsel süreç içerisinde insan topluluklarının kültürel ve sosyal
ihtiyaçlarının bir sonucu olarak ortaya çıktığını söyleyebiliriz. Çöl hayatının zorlu ve yoksul
koşulları sonucu oluşmuş Bedevi çadırları, Uzak Doğu’da su kenarı yerleşimlerindeki
topraksızlık durumunun ve ticari etkinliğinin sonucu oluşmuş tekne evler bu durumu
örneklemektedir.

            

AYNI YERİ DİĞERLERİNDEN FARKLI BİÇİMDE YARATMAK
Taşınabilirlik ve geçicilik mobilitenin temel bileşenlerinden biri olmakla birlikte kendi içinde
sahip olduğu düzenin ve mobil yerleşimlerin kalıcılık prensibini oluşturmaktadır. Örneğin
sürekli yerini değiştiren bir gemi, hiçbir araziye bağlı olmadan oradan oraya sürüklenen
çingene çadırları ya da sirk kampları, içlerinden birilerini barındıran birer yerdir. Tam
anlamıyla bir kampın bir yerde olduğu söylenebilir; fakat kültürel olarak o kamp başka bir
yerdedir. Bir çingene kampı aynı yerde kamp kurmuş bir Hint kampına göre -tüm coğrafi
benzerliklere rağmen- farklı bir yeri tanımlamaktadır (Langer, 1953). Çingene kampı, çadırları ve yerleşim düzeniyle konakladığı yere kendi kültürünü ifade edecek biçimde konumlanırken, Hint kampı kendine ait düzeniyle aynı yeri diğerlerinden farklı biçimde yaratmaktadır. İki kampın da başka yerden gelmeleri, taşınabilir olmaları ve aynı yerde farklı zaman dilimlerinde konaklamaları onları benzer yapmamaktadır. Taşınabilir ve geçici olmalarına karşın kendilerine ait kalıcılıkları bulunmaktadır. Kalıcılık, tekrarla sağlanmaktadır. Varılan her yeni yerdeki konaklama ritüelleri, yerleşim düzenleri hep aynıdır.

”Mobil ve portatif yapılar yeni göçebelik çağının habercisi konumundadır” diye bir ifadeniz var. Geleneksel kültürlerin mekân anlayışının günümüz mobil yapı sistemleri için bir model oluşturduğunu söyleyebilir miyiz?
Bu soruyu cevaplarken öncelikle konuyu ele alış biçimimi tanımlamak isterim… Bugün
değişen yaşam koşullarının dayattığı yere bağlı olmama durumunun sonucunda oluşan mobil yaşamın, insanın doğasına aykırı olmadığı savından yola çıkarak geleneksel anlamda
mobiliteyi incelemek istedim. İşte tam bu noktada göçebelik, çingenelerin yaşamı ve tezimde yer alan sirk yaşamı araştırmasını kendime kaynak olarak belirledim. Sosyal koşulların sonucunda oluşan ve hâlen devam eden bu yaşam biçimleri, kendi barınma kültürlerini oluşturuyor. Mekân kurgusu, malzeme kullanımı, teknolojiyle ilişkileri ya da ilişkisizlikleri sosyal bir durumun sonucu olarak şekilleniyor.

ÇİNGENELER VE SİRK YAŞAMI
GÜNÜMÜZ MOBİL YAŞAMINA REFERANS
Bugünün gelişen teknolojisi bağlamında mobiliteyi ele aldığımızda, aralarında uzak bir ilişki
varmış gibi görünse de konu insan olunca gene ortak paydada buluşuyoruz. Alt kültür diye
adlandırabileceğimiz bu toplulukların mobiliteyi ele alış biçimleri, modern teknoloji kullanımı
odaklı mobiliteye rol model olmamakla birlikte insanın temel ihtiyaçlarından biri olan
barınma olgusunu kapsadığı için referans olabilmektedir.

İnsan var olduğu andan itibaren başını sokacak bir yuva arayışındadır. Bunun şekli
coğrafyaya, iklime, kültüre göre değişmektedir; ancak barınma ihtiyacı bakidir. İnsan en basit şekilde kendini doğadan ve diğer canlılardan korumak ister. Önce beklentisi sadece güvende olma ihtiyacı iken, bileşenler ihtiyaçların ortaya çıkmasıyla artmıştır. Konfor ihtiyacı devreye girmiştir. Konforun tanımı oldukça subjektiftir, toplumdan topluma ve çağdan çağa değişim göstermektedir. Günümüzün teknoloji bazlı mobil yaşam alternatiflerinde konfor olgusunun vazgeçilmezine internet erişimini de ekleyebiliriz. Hatta internet erişim hızının da çok ama çok önemli olduğunu artık rahatlıkla söyleyebiliriz.

Mimarlıkta mobilite günümüz insanı için bir arayış mı, yoksa gereklilik mi?
Çağımızda bir yere bağlı olmak ya da sabit bir adrese sahip olmak kişinin yasal olarak varlığını ispatlayan, onu güvenilir ve tehlikesiz kılan özelliklerin başında gelir. Resmi yazışmalarda, banka işlerinde, okul kayıtlarında kalıcı bir adres göstermek zorunluluktur. Bununla beraber gelişen dijital teknolojinin etkisiyle değişen yaşam koşulları, -sıklıkla ekonomik anlamda kalkınmış ülkelerde- sabit bir yere bağlı olmama durumunu gündeme getirmektedir. Hayatta kalabilme savaşının doğaya ve hayvanlara karşı verilen fiziki mücadeleden insanın kendisine ve topluma karşı verdiği beyin gücüne bağlı faaliyetlere geçişi, çalışma saatlerinin uzaması, ekonomik kaygılar, teknolojik ilerlemeler, ulaşılabilecek mesafelerin artmasına, özel ve iş hayatı arasındaki sınırların belirsizleşmesine sebep olmaktadır. Mimar ve tasarımcıların bu problem alanlarını keşfetmeleri, taşınabilir, sökülüp takılabilir ve giyilebilir ünitelerden oluşan daha esnek barınma yöntemlerinin geliştirilmesine sebep olmuştur. Dolayısıyla mobilite için ihtiyaçtan doğan bir gereklilik diyebiliriz.

Mobilitenin ve mobil yapıların kent kurgusuna etkisini değerlendirir misiniz?
Mobilitenin kent kurgusuna etkisini 2006 yılında katıldığım bir atölyede hazırladığım çalışma
üzerinden anlatmak yerinde olacaktır diye düşünüyorum. Günümüzden 50 yıl sonrasının
Beyoğlu’na mimari açıdan bir perspektif tutulmasının istendiği yarışmada ödül alan
çalışmalardan biri de kent ve geçicilik bağlamında ele aldığım projemdi.
”Beyoğlu Nereye”yarışmasında bölgeye ilişkin hayalim ”geçicilik” teması üzerine kurulan bir
projeydi. Projede 50 yıl sonrası için semtin potansiyel geçici kullanıcılarına geçici mekânlar ve bu mekânlara ilişkin altyapıyı sunan bir Beyoğlu hayal ettim. Bu mekânları dinlenme,
korunma, barınma, yatma ya da çalışma gibi işlevleri barındıran hafif ve taşınabilir birimler ya da kumaş, bez gibi tekstil parçalarının güçlendirilmesiyle oluşan örtü mekânlar olarak
düşündüm. Ayrıca, mevcut tarihi binaların kullanıcılarının da geçici olması, sahiplerinin ve
işlevinin belli periyotlarda değiştirilmesini de önerdim.

     

Bu gibi perspektiflerin sunulduğu yarışmayla Beyoğlu’nun belirli bir sınıfın tekelinden
kurtulmasını ve kamu kullanımına açılmasını sağlayan pek çok proje üretilerek, gelecekte
çingenelerin yerden bağımsız sürdürdükleri yaşam modelinin bir benzerini bilgi çağının
gerçekliğinde benimseyeceği bir Beyoğlu önerilmiştir.

Ayşegül AKGÜL DUMAN/Mimar

AAD Mimari Tasarım ve Uygulama

info@aysegulakgulduman.com

Kaynak: https://www.tokihaber.com.tr/sayi-118/

AyşegülAKGÜLDUMAN/kentekrani

Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com 7 Ağustos 2020

 

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here