Teoman ASLAN yazdı: Biz Doğal Yaşamı Zehirlerken, Yaşam Bize Zehir Oluyor

1

Teoman ASLAN/Veteriner Hekim

Biz Doğal Yaşamı Zehirlerken, Yaşam Bize Zehir Oluyor

 “Peki, ‘doğa bizi seviyor mu?”

Bu yazımın konusu biyoloji biliminde ‘vektör’ olarak adlandırdığımız, bazı hastalıkları taşıyıp bulaştıran, bizi mutsuz ve huzursuz eden, özellikle en keyifli anımızda “ben de buradayım” diyen canlılarla nasıl mücadele ettiğimiz üzerine olacak.

Vektörler. Yani sivrisinek, kara sinek, fare gibi canlılar. Ancak bundan önce başlıktaki doğal yaşama dönersek ‘biz doğayı seviyor muyuz?’ sorusunu sorduğumuzda hepimizin “elbette” cevabını vereceğimizden şüphem yok, “hem de çok seviyoruz”. Peki ‘doğa bizi seviyor mu?’ sorusuna ne cevap verebiliriz. İşte bu noktada duraklıyoruz. Aslında doğa bizi onu sevdiğimizden çok daha fazla seviyor ve bu sevgiyi içinde yaşattığı her canlı için eşit dağıtıyor. Biz insanoğlu ise onun şımarık, zeki ve tatminsiz evlatları olarak bıkmadan usanmadan taleplerde bulunuyoruz ve doğa ananın kurallarına hiç saygı göstermeden, bu taleplerimizin karşılanması için doğa anayı zorlayıp, tahrip ediyoruz. Sonuç? Doğal afetler, salgın hastalıklar vb. bir tokat gibi suratımıza iniyor. Akıllanıyor muyuz? Hiç sanmıyorum.

 

“Bu sene İstanbul’da da sıkça görülen Zika virüsünün bulaştırıcısı Aedes türü sivrisinek”

Yaşadığımız yüzyılda bilim ve teknolojide ciddi ilerlemeler sağlamış ve bu sayede özellikle vektörlerle mücadelede önemli başarılar kazanılmıştır. Ancak, kıtalar ve ülkeler arasında artan ticaret, turizm gibi insan ve ticari meta hareketliliği, sosyal yaşam alanlarının doğal yaşam alanlarına taşınması, kent yerleşim alanlarının yanlış seçimi özellikle organik atıkların doğru bir şekilde ortamdan kaldırılmaması gibi nedenlerle, ülkelerde yeni vektör türlerinde ve sayılarında artışlar olmaktadır. Örneğin ülkemizde son yıllarda artan ve kene ile bulaşan Kanamalı Kırım Kongo Hastalığı sosyal yaşam alanlarımızın yanlış seçimine güzel bir örnektir. 2016 yılında ülkemizde tespit edilen ve özellikle bu sene İstanbul’da da sıkça görülen Zika virüsünün bulaştırıcısı Aedes türü sivrisinek Brezilya’dan belki bir turistin valiziyle ya da bir gümrük konteyneriyle gelmiş olabilir. Gelelim yerlilerimize. Uzun yıllardır başarılı bir şekilde mücadele ettiğimiz sıtma hastalığının taşıyıcısı anafel ve en keyifli zamanlarımızda keyfimizi bir anda kaçıran culex yanlış şehirleşmenin sonuçlarına örneklerdir. Hele yaklaşan kurban bayramında dozunu iyice arttıran, şarbon ve tüberkülozdan tutun da, konjuktivitten, koleraya, tifoya, gıda zehirlenmesine kadar pek çok hastalık etmenini taşıyan karasinek ise kontrolsüz atık yönetimi sonucunda ortaya çıkmaktadır. Peki kontrolsüz atık yönetimi ve yanlış kentleşme sonucunda yaşam alanlarımızda hızla çoğalan sıçan ve farelere ne demeli? Onlarda fare ısırma hummasından, kuduzundan tutun da dışkılarıyla ve üzerlerinde taşıdıkları bitlerle, pirelerle tifoya, vebaya ve dizanteriye kadar birçok zoonozu bize taşıyabilmekteler.

“Kene ile mücadelede onlarla beslenen kanatlıların yaşamasına ve çoğalmasına izin vermek başta gelmelidir.”

Gelelim bizim için zararlı, doğa için ise gerekli olan bu canlılarla başetmeye. Bir başka deyişle doğaya ve çevreye zarar vermeden mücadele etmeye. Uzun yıllar vektörlerle mücadelede kimyasallar kullanılmış, ancak bu kimyasallar hedef canlıdan çok hava, toprak ve suda yaşayan pek çok faydalı canlıya zarar vermiştir. Ayrıca, bu kimyasalı bünyesine alan canlılardan temin ettiğimiz et ve süt gibi gıdalar ile yediğimiz sebzelerle ve meyvelerle bu kimyasal maddeler bize zehir olarak dönmüşlerdir. Son 25-30 yıldır şehirlerde ve kırsal alanlarda yaygın olarak kullanılan, bilimsel olarak etkinliği kabul görmeyen ve yüksek maliyetli ‘püskürtme yöntemleri (ULV, vb.)’ buna verilebilecek çarpıcı bir örnektir. Oysa mücadelede birinci amaç, zararlının da bir zararlısı olduğu mantığıyla biyolojik mücadele olmalıdır. Örneğin sivrisinek üremesini engellemek için üreme alanı olan gölet ve büyük durgun sulara ‘gambusya balığı’ bırakmak, kene ile mücadelede onlarla beslenen kanatlıların yaşamasına ve çoğalmasına izin vermek başta gelmelidir. Öte yandan, yabani kanatlıların keneleri çok uzaklardan kendi doğal yaşam alanlarına taşıdığını, onlarla aynı zamanda beslendiğini ve bu nedenle onların yaşam alanlarından uzak durmamız gerektiğini bilerek kendi sosyal yaşam alanlarımızı doğru seçmeliyiz.

Kentleri oluştururken gelişigüzel değil de, planlı bir şekilde ve doğru altyapı çalışmalarıyla bu canlıların yaşam alanlarımıza tutunabilmelerini engellemeliyiz. Şehir plancısı değilim ancak bilim insanları sivrisineklerin rüzgarlı ve esintili ortamda tutunamadığını, şehirlerin yüksek olan böyle bölgelerde kurulmasıyla erişkin sivrisineğin bu alanları tercih etmeyeceğini tespit etmişlerdir. Ayrıca böyle bölgelerde kanal sisteminin drenajının da daha hızlı olacağı ve durgun su oluşumunun en aza indirilmesiyle sivrisineğin üremesinin önüne geçilecektir. Doğru çalışan bir kanalizasyon sistemi, aynı zamanda fare ve sıçanlar tarafından pek tercih edilmeyecektir. Bir başka deyişle, fiziki iyileştirme mücadelede önemli bir rol oynayacaktır.

Bu yazımı Balıkesir Edremit’e bağlı Narlı köyünden yazıyorum. Havası ve doğası harika. Tam Kurban Bayramı arifesi. Köy halkı kurbanlık satışı için hazır. Ağıllar dolu, gübre kokusu tüm köyü sarmış. Tabii karasineklerde. Bu beklendik ve kabul edilebilir bir durum. Ancak, bazı ağıllarda sırtında pompa ile sinek ilaçlaması yapanlar var. Soruyorum ve görüyorum ki halen kimyasallar kullanılıyor. Halbuki gübreyi zamanında uygun şekilde uzaklaştırıp, saklayabilseler, sorunun yarısından çoğu çözülmüş olacak. Peki hiç mi ilaçlama yapmayacağız? Bilim artık vektörlerle mücadelede kullanılan maddelere biyosidal ürün ve biyosidal uygulama adını veriyor, doğaya ve çevreye en az zararla çözüm bulmaya çalışıyor. Doğa anayı çok yorduk. İlerideki yazılarımda vektörlerle mücadelede biyosidal maddeler ve uygulamaları konularında daha geniş bilgi vermek isterim.

Son söylemek istediğim ve en kıymetlisi kültürel mücadelenin önemi. Bu da insanların bu konuyla ilgili bilgilerinin arttırılmasından, yani eğitimden geçiyor. Çağın teknolojisi doğrultusunda sosyal medya platformları gibi alanların bu amaçla etkin bir şekilde kullanılması, bu yönde doğru bir seçim olacaktır.

Sağlık ve doğa ile kalın.

Bu kez yazımızı içinden sinek geçen bir şiir ile bitirelim.

Fena Sıkıldım (misafir)

Dün fena sıkıldım akşama kadar

İki paket cigara bana mısın demedi

Yazı yazacak oldum, sarmadı

Keman çaldım ömrümde ilk defa

Dolaştım

Tavla oynayanları seyrettim

Bir şarkıyı başka makamla söyledim

Sinek tuttum bir kibrit kutusu

Allah kahretsin, en sonunda

Kalktım buraya geldim

Orhan Veli Kanık

Teoman ASLAN/Veteriner Hekim

teoman_aslan@yahoo.com.tr

www.kentekrani.com 27 Temmuz 2020

1 YORUM

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here