İç ses vicdanın sesidir, herkeste yoktur!…

0

İç ses vicdanın sesidir, herkeste yoktur!…

“Sadece, çocukluklarına dönüp ‘ekmek çarpsın’ deselermiş belki daha iyi olurmuş.”

Anatomi; İnsan vücudunu oluşturan organları, bunların yapıları ile fonksiyonları arasındaki ilişkileri inceler.
Gelişim Anatomisi ise insanın oluşumundan başlayarak ölümüne kadar geçen tüm evrelerle ilgilenir.

Yaşa bağlı değişiklikler gösterse de herkes aktif bir değişme ve öğrenme durumundadır.
Gelişim, bir çatışmadır ve ömür boyu sürer.

İç ses pasif bir olgu gibi gözükse de sezginin fiziksel olarak ortaya çıkmasıdır.
Dışarıya açıktır, yaşananlara bağlı olarak direnmeyi ve dayanıklılığı belirler.
Sevgiyi, korkuyu ve direnci taşıyan her olgu er ya da geç kendini mutlaka gösterir.

İç ses aynı zamanda bir tanıklık eylemi, kişinin kendine yeminidir.
Tarihi tersten okuyanlara bir tepki, dayatmalarına karşı bir dik duruştur.

“Bir insan ne kadar yürekliyse o kadar korkak, ne kadar korkaksa o kadar yüreklidir.”

Yukarıdaki muhteşem ifade Yaşar Kemal’in ’’İnce Memed’’ romanından alınmıştır
Hem korkuda hem de cesarette takdir edilecek bir iç ses vardır.
O iç ses ki, dünyaya nasıl bakılması gerektiğini oluşturur.
Zor koşullar, içsel tutumları pozitif olan insanları değişime ve gelişime açık hale getirir.
İç ses, düşünce ve davranışların bileşkesidir. Bu bağlamda bir adalet ve eşitlik ölçüsüdür…

Gerektiğinde evrene ayar verir.
Ve ne yazık ki, herkeste olmayabilir!

Çocuktuk…

Ne oyunlar oynardık.
Misketlerimiz, resimli oyun kâğıtlarımız, topaçlarımız, çemberlerimiz, toplarımız vardı.
Bir şeyi doğrulamak adına , ’’ekmek çarpsın, mushaf çarpsın ki’’ diye yemin eder, korkudan yeminimize her koşulda sadık kalırdık.

Çocuktuk, sorunlarla başa çıkabilmeyi, en azından ötelemeyi öğrendik.
Yetişkin olduk, başa çıkma yöntemleri değişse de erdem ve adalet algılarımız değişmedi.
Eleştirel iç ses; kimi zaman çocukluğa, kimi zaman yetişkinliğe ait bir parça olarak kaldı içimizde.

Artık bir şeyi doğrulamak adına yemin etmiyorduk.
Çünkü hayatın normal akışı buna izin vermiyordu.
Kaldı ki, etrafımızda çokça yemin edenden de pek haz etmiyorduk.
Kendimizi, nasıl algılandığımızı ve nihayet olayları okuyabilme becerimizi biliyorduk.

Ne kadar isterdik; yukarıda yazılanlar tüm insanlara ait bir farkındalık olsaydı!

Çocuktuk tutulan yeminleri gördük, büyüdük millet huzurunda edilen yeminlerin bozulduğunu gördük. Anladık ki; yemin yere düştü ve çocukluk çok çabuk unutuldu.

Oysa ettikleri yemin bizim çocukluğumuzdaki gibi değildi.

Hukukun üstünlüğünden,
Demokrasiden,
Laik Cumhuriyetten,
Huzur ve refahtan,
İnsan haklarından,
Temel hürriyetlerden,
Anayasaya sadakatten,
Atatürk ilkelerinden,
Namus ve şereften,

Bahsediliyordu. Çooook uzunmuş.

Sadece, çocukluklarına dönüp ’’ekmek çarpsın’’ deselermiş belki daha iyi olurmuş.

Can Atalay’a saygı ve sevgiyle,

Kemal YALNIZ

Kemal YALNIZ/kentekrani

Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız

Yazarın Tüm Yazıları

www.kentekrani.com 4 Şubat 2024