FELAKETLER KENTİ İSTANBUL…

0

FELAKETLER KENTİ İSTANBUL…

Osmanlı zamanında İstanbul’un başına gelenleri biliyoruz. Devlet-i Aliye’nin mekanı kentte hemen her şey kayıt altına alınmış. Anadolu’nun başına gelenler o kadar önemli değildi Osmanlı yönetimi için… Bu hafta konumuz sel felaketleri…

Derelerin onlarca vadiyi oluşturduğu yedi tepeli kentte kayıtlara geçen birkaç sel felaketinden bahsedelim…

5 Ekim 1789’da iki gün süren şiddetli yağmur İstanbul, Eyüp, Kasımpaşa, Galata, Boğaziçi ve Üsküdar’da sele dönüşmüş; çarşılarda hendekler açılmış, evler, hamamlar yıkılmış hatta Mahmutpaşa Mahkemesi, Kasımpaşa Mahkemesi’ni sel almış. 60’tan fazla insan selde boğulmuş. Deniz yüzeyi köprü enkazları, eşyalar, asırlık ağaçlar, yiyecek maddeleri ile kaplanmış.

1790 Mart başındaki yağışlar ise tufan boyutuna ulaşmış. Kısacası İstanbul; depremin yanı sıra sel ve yangın felaketleriyle ününü almış bir kent…

Eskiden dere ıslahı bilinmiyordu, ancak insanların gözünü rant hırsı bu kadar bürümemişti, dere yataklarına ev yapmıyorlardı, yaparlarsa da suya set çekmenin gerekli olduğunu hesaplıyorlardı. Mesela Ayamama Deresi, yüzyıllar öncesinde de taşıyor, can ve mal kayıplarına yol açıyordu, Alibeyköy’de de durum aynıydı.

Avrupa modern kentleşmenin kitabını yazarken; geniş bulvarlar, tıpkısının aynısı ada arsalardaki binaları ve parkları planlıyorlardı. İstanbul’da ise kent haritası 1837’de yapılmış, imar planı falan yok elbette… İstanbul’da park yoktu ama bağ, bahçe ve bostan doluydu, bu alanlar çok sonraları betona gömüldü.

Bazı Avrupalı gezginler eski İstanbul’u anlatırken; çamur deryası deyimini sık sık kullanırlar. Tarihi uzun hikayedir, kentin özellikle 1950 yılından sonra şirazesinden çıktığı kabul edilir. Bu kabulün açıldığı kapı, dünyada eşi benzeri olmayan acayip yapılaşmadır. Kentin toprağı böyle de acaba havası nasıl?

İstanbul aşığı yazar ve şairlere göre kentin havasına pek güvenilmez! İki denize açılan kentin rüzgarları bulutları oradan oraya hızla taşır çünkü. Denizcilere göre de, İstanbul’un havası biraz kadına benzer, sağı solu belli olmaz! Yağmaz, yağmaz bir yağmaya başlarsa da kolay kolay durmaz.

Artık yanılmayan bir meteoroloji sistemi var. Teleskopla uzayın derinliğine dalan insanoğlu, kendi gezegenindeki hava olaylarının seyrini kolayca saptıyor.

AYAMAMA FACİASI

İstanbul’da yakın dönem büyük sel felaketlerinden biri de 9 Eylül 2009’da yaşandı. Dünya tarihinde ilk kez bir kenti havaalanına bağlayan yolu su bastı. Ayamama Deresi taşkını olarak kayıtlara geçen bu felakette servis aracındaki yedi kadın işçi öldü, Tır parkında araçlarında uyuyan altı sürücü boğuldu.

Kentin yönetiminde AKP vardı. Bu faciadan sonra İSKİ raporu çok çarpıcıydı…

“Havzalarda 2005 yılından bugüne kadar 5 bin 315 yapı tespit edildi. Söz konusu yapıların büyük kısmı, İSKİ mevzuatına göre kaçak olmasına rağmen ilgili belediyece ruhsat verilmiştir. Dolayısıyla ‘Yapı ruhsatı’ bulunan bir yapının yıkımı söz konusu olamamaktadır. Yıkım için yapı ruhsatının iptali gerekmektedir. Açılan davaların neticelenmesine kadar söz konusu inşaatlar bitirilmekte ve iskan edilir duruma gelmektedir.”

Günümüze gelelim… Trakya’dan sonra İstanbul’un Avrupa yakasını vuran Son selde de metrekareye saatte 150 kilogram düştüğü açıklandı. Tropikal yağış kısa süreliydi ve dar alanda vurarak, bazı yerleri harabeye çevirdi.

İstanbul’da yakın döneminde meydana gelen sellerden sonra hazırlanan raporlara baktım

Sonuç aynı… “ İstanbul’da topoğrafyanın değişmesi ile vadiler kentleşmiş, yerleşime açılmış, hava ve su koridorları kapanıp sel riskleri artmıştır. Seller ve çamur akıntıları yine İstanbul’un topoğrafyasını değiştirmektedir. Sel sonrasında yapılan dere ıslah çalışmaları ile dereler, kanallar içinde yollar altına alınmış, vadi tabanlarının sunduğu ulaşım kolaylığı ile buralar trafiğe açılmıştır. Su toplama havzalarının beslediği yüzey suyu akış rotalarındaki yapılaşma, yüzey sularının doğal eğimlerine engel olmakta, sel felaketine zemin hazırlamaktadır.”

Daha başka ne yazılabilir ki… Asıl felaket ise depremle gelecek, biz bunu düşünelim…