TANRILARA MEYDAN OKUYAN BİLGE!

0

TANRILARA MEYDAN OKUYAN BİLGE!

Sisyphos’tan bahsetmek istiyorum. Yunan Mitolojisinde, Yeraltı Dünyasında sonsuza dek büyük bir kayayı bir dağın en yüksek noktasına dek yuvarlamaya mahkum edilmiş kraldan.

Küpe, kolye, bileklik gibi çeşit çeşit takılarını görmüş olabilirsiniz. Kocaman bir kayayı yukarı doğru itmeye çalışan Sisyphos’un resmedilmiş hallerine de rastlamışsınızdır muhtemelen.

Günümüz insanının dikkatini bu şekilde çekmeye devam eden kahramanımızın bazı hilekarlıklarından bahsediliyor Mitolojide. Fakat hepimiz her zaman dürüst müyüz? Onu yapmam, şunu asla yapmam diyebiliyor musunuz? Tamam, bazı sınırlar vardır onları aşmazsınız eminim.

Fakat koşullar uygun olduğunda o yapmam dediğiniz şeylerin çoğunu yaparken bulabilirsiniz kendinizi.  Bu yüzden kahramanımızı yargılamak yerine kendisinin bilge tavrından dem vurmak istiyorum. “Bilgelik” te yine insanın aradığında kendi içinde bulabileceği bir kavramdır. Öyle ya ne meleğiz ve ne de şeytan!

Homeros

Kahramanımız, Homeros’a göre ölümlülerin en bilgesiydi. Zeus’un bir sırrını kendi menfaati için açık edince, bu Tanrı’nın hışmına uğrar. Zeus ona ölüm meleği Thanatos’u gönderir.

Sisyphos, Thanatos’u kandırarak zincire vurur; onu özgürlüğüne kavuşturmak için Zeus müdahale etmek zorunda kalır. Ölüler Ülkesine götürülen Sisyphos kaderine katlanmak istemez. Kendisine cenaze töreni yapmamasını karısından ölmeden önce istemiştir. Törensizliği hoş karşılamayan  Hades, dinsiz karısını cezalandırması için Sisyphos’un yeryüzüne dönme önerisini kabul eder… Sisyphos daha yıllarca yeryüzünde yaşayacaktır. Fakat kahramanımız Ölüler Ülkesine geri dönmeyi ret eder. Elbette sonunda oraya geri götürülür. Bu kez ölümden beter bu cezaya mahkum edilir. Sonsuza dek bir kayayı tepeye doğru yuvarlamak… Sorun şu ki tam tepeye varacakken kaya geri yuvarlanmaktadır.

Homeros durumu şöyle anlatır;

“Sisyphos’u gördüm, korkunç işkenceler çekerken; yakalamış iki avucuyla kocaman bir kayayı ve de kollarıyla bacaklarıyla dayanmıştı kayaya, habire itiyordu onu bir tepeye doğru, işte kaya tepeye vardı varacak, işte tamam, ama tepeye varmasına bir parmak kala, bir güç itiyordu onu tepeden gerisin geri, aşağıya kadar yuvarlanıyordu yeniden baş belası kaya, o da yeniden itiyordu kayayı, kan ter içinde…”

Albert Camus “Sisifos Söyleni” adlı kitabında; “Acı başlangıçtadır, kayayı dağın tepesine çıkarmaya uğraşmak, keder ve üzüntü verir, bu kayanın zaferidir” der. Sisyphos’u farklı kılan kazanmak için önce kendi yazgısını kabul etmesi. Bu kabulleniş aslında bir başkaldırıdır. Tanrılar tüm ümidini elinden almak istemektedir.

Camus’a göre olayı trajik yapan Sisyphos’un her deneyişinde tekrar düşeceğini bile bile taşı çıkarmaya gayret etmesidir. Taşın düştüğü anların birinde Sisyphos durumun saçmalığını kavrar ve uyanır, artık “bilince” uyanmıştır. O noktadan sonra ümidini kaybetmeyerek kendi kurtuluşunu yaratmıştır. Yazgısını kabullenmekle ve ümidini elinden almak isteyen Tanrılara inat ona sımsıkı sarılmasıyla teslimiyet gibi görülen şey aslında onun başkaldırısıdır.

Şöyle bir dönüp kendimize bakalım hepimiz kendi kayamızı tepeye yuvarlamaya uğraşmıyor muyuz aslında? Bunu hem yaşama uğraşımız hem de bilgiyi arayışımız olarak yorumlayabiliriz.

Geçenlerde bir film repliği duydum; “Aptal aptallığında ısrarcıysa bilge olabilir” deniyordu. Kayayı her düştüğünde yeniden yukarı çıkartmaya çalışmak aptallıksa eğer, aptallık çok bilge bir şey olmalı. Siz kayanızı yukarı yuvarlamaya çalışmaktan başka türlü bir yaşam şekli biliyor musunuz? Ben bilmiyorum.

Burada kayaya onu yukarıya yuvarlamaya çalışırken kapıldığınız keder ve üzüntüyle bir zafer yaşatmayı ret ederek başlamalı sanırım. Sisyphos’a verilen ceza kimilerine göre bir insana verilebilecek en büyük cezadır. Umutsuzluk ve faydasızlık doludur. Burada yakalamamız gereken nokta kendi umudumuz ve elde edeceğimiz faydadır. Herkesin kendi kayasını kendi dağının tepesine yuvarlamaya çalışmasının sürekliliği, kendini umutsuzluktan muaf tutmasının gerekliliğidir.

Zor mu? Çok zor! Ne söylense klişe olacaktır. Hepimizin kafa yorduğu konulardır. Albert Camus’un sözünün üstüne bir şey söylemek haddimi aşmak olur ; “ İnsan, anlamsızlığına ve tüm baskılarına rağmen yaşamı yenmek zorundadır” der.

Yaşamı yenmek zorunda olmak!

Asıl mesele Sheakspeare’in;

Sheakspeare

“Olmak ya da olmamak işte bütün mesele bu” demesi ile doğrudan bağlantılı galiba. “Olmak” yaşamı yenmek, kendi kayamızı her düştüğünde yeniden yukarı yuvarlamaya devam etmek. “Olmamak” ise umutsuzluğa kapılıp vazgeçmek belki. İddia etmiyorum yazarak düşünüyorum.

Direnerek varoluşun anlamsızlığına başkaldırıyoruz. Buradan devam edeceğiz başka yolu yok.  Zira Sisyphos’ta gösterdiği dirençle ve oluşturduğu bilinçle Tanrıların bu anlamsız cezasını bir gün kesinlikle yeneceğini umut ediyordu. Haksız yazgısının bilincine varmış direnmek zorunda olan bütün insanlar gibi.

Sevgiyle kalın.

Hüma SEVİM

HümaSEVİM/kentekrani

Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com 27 Aralık 2022

Anne With An E,Hüma Sevim

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here