Alım gücümüz açısından dedem, babam ve ben

1

Alım gücümüz açısından dedem, babam ve ben

1900’lü yılların başında doğan dedem, 40’lı yıllarda doğan babamı okutabilmek için ceketimi satar okuturum dermiş.

Dedemin öğretmen maaşı olarak 12 Cumhuriyet altını karşılığı maaş aldığı yıllar…

O dönem çocuklarını okutmak isteyenler oturdukları evin en yakınındaki bedava olan ilk ve ortaokullara çocuklarını yazdırırmış. Liseler daha az sayıda oldukları için eğitim görmeye devam etmek isteyen göreceli daha başarılı ve istekli çocuklar yine bedava olan ama eve biraz daha uzak liselere gidermiş. Üniversite o zamanlarda çok az ama niteliği göreceli yüksek ve nüfusun çok az bölümünün gitmeyi tercih ettiği yüksek öğrenim kurumları.

Mezun olunduktan sonra kişinin kendisi istemedikçe lise ve üniversite mezununun işsiz kalması gibi bir durum söz konusu değil o yıllarda. Sonuçta dedelerimiz köşedeki ilkokula ebeveynlerimizi götürerek “eti sizin kemiği bizim diyerek”  devletimize emanet ettikleri çocuklarının, yıllar sonra doktor, mühendis, öğretmen, eczacı, avukat, asker olduklarını ve kolaylıkla iş sahibi olduklarını görmüşlerdir. Dedelerimizin, toprak, arsa ve ev edinmesi alım gücü düşünüldüğünde maaşlarının bir kısmını ayırarak ya da çocukların yardımlarıyla mümkün olabilmiş. Ancak dedemin emekli ikramiyesi, maalesef dolandırıcılar tarafından İstanbul Maltepe de olmayan bir evi kendisine sahte satış işlemi yapan kişiler tarafından elinden alınmış. Bu olaydan sonra da dedem mal mülk edinmemiş ve kiralık evlerde yaşamış, kiracı olarak da ölmüştü.

40’lı yıllarda doğan ebevynlerim ise beni yine evimizin köşesindeki ilkokula gönderdi, ben yine çoğunlukla bedava okudum, aramızda tek tük ailesinin maddi durumunun farklı olmasından dolayı özel okuyan arkadaşlarımız vardı. Ancak bizim nesilde, çoğunlukla devletin kurumları tarafından bedelsiz öğrenim gördü. Ailelerimizin ev, arsa edinmek için gelirleri veya emekli maaşları düşünüldüğünde bir kışlık ve bir de yazlık ev edinebilmeleri mümkün oldu. Kooperatifler vardı. Babam uzun yıllar aylık 11 Cumhuriyet Altını maaş aldı ve üniversitesinin kurmuş olduğu kooperatif evine ödeme yaparak Eskişehir’deki evimizi edinmişti. Babam Profesör olarak yaş haddinden emekli olduğunda ikramiyesi ile Yalova’da 1999 depreminde yıkılan evimiz yerine küçük bir yazlık ev alabildi. Anne ve babam da  kiralık evlerde yaşadı ama satın alabildikleri evler oldu. 2000’li yıllardan beri de kendi evlerinde oturuyorlar.

70’li yıllarda doğan benim kuşağım ise çocuklarını imkanları el verdiğince özel okutmaya çabaladılar, eğitim için harcadıkları para, büyükşehirlerde ki 2 ev parasına bedel olduğu için, kamu veya özel sektörde belli unvanları taşıyanlar dışında hem çocuk okutup hem de ev sahibi olanların sayısı oldukça düştü. Genellikle kirada oturma gerçekliği ortaya çıkmaya başladı. Ben de şu anda Profesör olarak babamın alım gücü ile kendiminkini kıyasladığımda ülkemizin ekonomik durumunun yıllara bağlı olarak nasıl değiştiğini yaşayarak görebiliyorum. Şu anda kirada oturuyorum, ailemin yardımları ve üzerine 10 yıllık kredi çekerek bir bahçe katı alma girişiminde bulundum. 3 yıl önce yine kredi borcu ile arabamı alabildim. Şu anda maaşım 3 Cumhuriyet altını karşılığı. Yarım yüzyıllık yaşam öykümde alım gücümüzün nereden nereye geldiği çok açık.

Beni artık düşündüren gençlerimiz ve çocuklarımız keşke onlara refah seviyesi çok daha yüksek,  istediklerini alabildikleri, güzel bir dünya bırakabilsek.

Maskeye, hijyene, aramızdaki mesafelere önem vererek sağlıkla kalmamız ümidimle…

Prof. Dr. Olcay Bige AŞKUN/Akademisyen

baskuny@gmail.com

Prof. Dr. Olcay Bige AŞKUN/kentekrani

Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com 06 Kasım 2020

1 YORUM

  1. Sayın Hocam, çok teşekkür ederim derdimiz ortak. Umarım çocuklarımız refah düzeyi çok daha yüksek bir dünyada yaşarlar. Bizler sıkıştık maalesef

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here