“İnsanın çevresinde çok kedi olması iyi bir şeydir. Kendini kötü hissettiğinde kedilere bir bakar ve daha iyi hissedersin. Çünkü kediler her şeyin zaten olması gerektiği gibi olduğunu bilirler. Kimsenin kendisini üzecek, paniğe kapılacak bir şey yoktur.”

Charles Bukowsky, namı diğer “Pis Moruk”, Amerikalı yazar ve şair. Kitaplarının yanı sıra gençlerce sosyal medyada alıntı yapılan sevgi pıtırcığı sözleriyle de bilinmekte.
Yiğit lakabıyla anılır fakat yaşamına bakılınca öne geçen özellikleri oluşturmuş bu durumu. Kendi ifadesiyle de açıkça söylüyor;
“Beni tanıyan herkesin söyleyeceği gibi, makbul biri değilim. Kötü adamı sevdim hep, kanunsuzu, hergeleyi. İyi işleri olan sinek kaydı tıraşlı, kravatlı tiplerden hoşlanmam. Ümitsiz adamları severim, dişleri kırık, usları kırık, yolları kırık adamları. İlgimi çekerler. Küçük sürpriz ve patlamalarla doludurlar. Adi kadınlardan da hoşlanırım; çorapları sarkmış, makyajları akmış, sarhoş ve küfürbaz kadınlardan. Azizelerden çok sapmışlar ilgilendiriyor beni. Serserilerin yanında rahatımdır, çünkü ben de serseriyim. Kanun sevmem, ahlak sevmem, din sevmem, kural sevmem. Toplumun beni şekillendirmesinden hoşlanmam.”

Nezaketen sıra dışı diyelim. Peki, bu ne perhiz, bu ne turşu suyu; sisteme karşı görünüyor ama bir postanedeki kıytırık işine tam 14 yılını vermiş. Nedeni var; aç kalma ve sefalet korkusu. Düzenli maaş ona konformist sınırlar çekmiş.
50 yaşına yaklaşırken basın dünyasından bir tanıdığının ayda 100 dolar vaadiyle Amerikan edebiyatına farklı soluk getirecek romanlarını yazmaya başlamış.

Bolca küfür, biraz alay, bolca alkol ve derin bir yalnızlık… Bu anlamda Bukowsky okumak, hayata karşı tüm maskeleri indirip en çıplak haliyle görmek gibi. Bu ara en önemlisi kendi yolunu bulmayı öğretir. Öyle kolay Bukowsky olunmuyor.

İçti, yazdı, kadınlar ilham kaynağı oldu, onlardan kaçtı da… “Dünyada gerçekten önemli olan bir şey varsa kendi hayatındır” diyordu.
İlk önce “Pis Moruğun Notları”, “Kadınlar” gibi kitaplarını okuyunca viski ve kadın tutkunu yazarla karşılaşmıştım. İçki ve sigaranın bunca tutkunuyken bizim bazı yazar ve sanatçıları çağrıştırmıştı. Şimdi isim saymayayım.
Kedi Aşkı

Bukowsky kedileri çok seviyordu. Yaşamını kalabalık bir kedi tayfasıyla paylaşıyordu. Kapısına gelen hiçbir kediyi geri çevirmiyordu.
“Her biri bir kurtarıcıdır. Ne kadar çok kediniz varsa o kadar çok yaşarsınız. Yüz kediniz varsa, on kedisi olan birinden on kat daha fazla yaşarsınız. Bir gün herkes bunu öğrenecek ve herkes bin tane kedi sahiplenip sonsuza kadar yaşayacaklar. Olay hakikaten de bu kadar saçma.”
Olayı daha ileri götürüyor; “Bir dahaki hayatımda kedi olarak dünyaya gelmek isterim. Günde 20 saat uyuyup, beslenmeyi bekleyeceğim. Sonra bir köşede oturup popomu yalayacağım…”
Kedinin Zararları

Kuşkusuz kediler insanları sadece neşelendirip ferahlatmaz. Kediler yazarın üniversite arşivleri için biriktirdiği şiirlerinin orijinallerin üstünü dışkıyla bulamıştı. Yine de bunun faili olan kara kediye “siyahi eleştirmen” diyerek olayı hafifletiyordu.
Teknolojiye ayak uydurmuşken bu kez başka tüylüsü bilgisayarının üstüne işeyip ekranını kırınca daktiloya geri döndü. “Daktilo daha dirençli. Kedi çişi, bira, şarap, sigara külüne dayanıklı. Benim gibi, yaşlı veletten eski evladına, hoş geldin paslı tüfeğim.”

Kedilerine Ezra, Celine, Turgenev, Ernie gibi ünlü yazarların adlarını koymak istiyordu ama hatır için bu işi karısına bıraktı. Bu sefer kedilere Ting, Ding, Beeker, Bhau, Feather, Beauty isimleri kondu. O koca tüylü çete içinde ilaç için bir tanecik Tolstoy olmaması içini burktu ama sesini çıkartmadı. Karısından korkmayan taş olur cümlesini onların ataları da söylemişti galiba.
Kedilerinden Butch’ı kavgada yaralanmış olarak buldu ve veterinere koştu. Anestezi, ilaç, operasyon derken 82 dolar 50 sent masraf çıkardılar. Çok şaşkındı, çaresiz ne yaparsan yap dedi.

Diğer kedisi Manx’ı alkollü bir misafiri kapının önünde ezdi. Hayvancık zaten şaşı ve kısır bir erkekti. Onu da koşup veterinere götürdü. Röntgende içinde bir kurşun olduğu görüldü. “Ah, işte bu benim” dedi ünlü yazar. Günlerce başında bekleyip şaşı yavrucağı eliyle besledi. Ve Manx iyileşti. Pisiciği o haliyle gazetecilerin kameralarına kadar sokuyor, direncini anlatıyordu.
Max öldüğünde ona en güzel şiirlerinden birini yazdı. “İhtiyar Oğlana”.

“Onları izleyip onlardan çok şey öğreniyorum. Bildikleri az ve öz şeyleri seviyorum. Şikayet ediyorlar ama kaygıya düşmüyorlar. Pişmanlık duymadan günde 20 saat uyuyabiliyorlar. Kendimi kötü hissettiğimde tek yapmam gereken onları izleyip cesaretimi geri kazanmak. Bilgelikleriyle akıl hocalarım.”
Charles Henry Bukowsky, 1994’te öldü. Sözcükleri hâlâ yaşıyor
Füsun ALTINOK
Önceki Bölüm