“Ömürlerinde tek bir kez sevenlerdir asıl sığ olanlar”

0
“Ömürlerinde tek bir kez sevenlerdir asıl sığ olanlar”

“Ömürlerinde tek bir kez sevenlerdir asıl sığ olanlar. Onların vefa, sadakat diye adlandırdıkları şeyi ben, ya alışkanlığın verdiği rahatlığa ya da hayal gücünün yokluğuna bağlarım.”
Oscar Wilde
Çok sevdiğim İngiliz yazar Oscar Wilde’ın kitabı Dorian Grey’in Portresinden şöyle bir alıntı yapacağım;
“Ömürlerinde tek bir kez sevenlerdir asıl sığ olanlar. Onların vefa, sadakat diye adlandırdıkları şeyi ben, ya alışkanlığın verdiği rahatlığa ya da hayal gücünün yokluğuna bağlarım. Zihinsel yaşam için tutarlılık neyse duygusal yaşam için vefa odur; basit bir yenilgi itirafı. Vefa! Bunu incelemem gerekiyor günlerden bir gün. Sahiplik tutkusu da giriyor bu işin içine. Başkaları alır diye korkmasak çoktan atacağımız bir sürü şey var.”
İddialı mı geldi? 
Oscar Wilde böyle bir yazar işte ve bu yüzden kendisine hayranım. Şimdi biraz düşünürseniz yukarıdaki paragraf bir hayli hassas konulara değiniyor. Amacım Oscar Wilde yerden göğe haklı demek değil ya da işte hayatını bu anlatılan şekilde yaşayan insanlar yanlış yapıyor demek te değil. Bu iki şeyi de söylemeye hakkım yok. Durum Mevlana’nın bir sözünü aklıma getirdi mesela şu an;
“Doğrunun ve yanlışın ötesinde bir yer var, seninle orada buluşacağız.”
Bunun gibi bir yerde durarak devam etmeye çalışayım.
Ben şu cümleye bayağı takıldım; “Başkaları alır diye korkmasak çoktan atacağımız bir sürü şey var.”
Gardrobumuzda artık beğenmediğimiz, giymediğimiz giyisilerimiz mutlaka vardır. Veya yine kullanmadığımız irili ufaklı bir dolu eşyamız vardır. Onların orada durması hem gereksiz bir kalabalık yapar ve hem de her gördüğümüzde atmakla atmamak arasında gider geliriz ve bir içi sıkıntısı yaşarız hani.
Zamanında beğenmiş almışız fakat artık sıkılmışız hatta hiç beğenmiyoruz, fakat atmaya da kıyamıyoruz.
Neden?
Başkaları giyecek ya da kullanacak diye mi? Yoksa O giysinin veya eşyanın karşımızda olmasına alışmışız, ne bileyim hayatımızın bir parçası olmuş, yani onu çöpte filan düşünemiyoruz. Orada asılı dursun belki bir gün yine giyerim, salonun bir köşesinde veya çekmecede duruversin işte diyoruz galiba. Sahip olduk ya bir kez, başkasının olamaz, olmamalı diye de hissediyoruz belki.
Biraz saçma mı geldi?
Bence de!
Hayatlarımız değiştirmeye cesaret edemediğimiz bir dolu şeyle geçiyor. Oscar Wilde aslında başka bir şeyden bahsediyor; Ömrünü tek bir aşkla geçirenlerin sığ olduklarını söylüyor. Zihinsel yaşam için de duygusal yaşam için de tutarlılığın makbul bir şey olmadığından bahsediyor. Bunu rahata alışmaya ve hayal gücünden yoksun olmaya bağlıyor. Şimdi ben bu sözleri göğsümde yumuşatıp giysiden ve eşyadan dem vurarak anlatmak istedim. Bu bir çaydanlık ta olabilir, bir ev de, bir arkadaş, sevgili veya eşte.
Ben Oscar Wilde’ın bu kadar geniş bir perspektiften baktığı o pencereyle ilgileniyorum. Kendisi cinsel kimliği yüzünden Londra’da hapiste yatmış, içinde yaşadığı döneme göre fazlasıyla cürretkar bir hayat sürmüştür. Şimdi bunlardan bize ne diyeceksiniz. Zaten konumuz cinsel kimliğinin ne olduğu ya da nasıl yaşadığı değil. İlgilendiğim onun hayatın karşısında duruşu, cesareti, en önemlisi özgün fikirleri.
Şimdi buraya ne yazsam havada kalacak sanki öyle hissediyorum.  Çünkü vefa konusu çok derin ve insan hayatında önemli bir yeri var. Elbette sahip çıkmamız gereken bir duygu.
Fakat bazen abartıyor olabilir miyiz?
Aynı dolaptaki o hiç giymediğimiz bluz ya da pantolon gibi. Bir ayağı kırık güçlükle ayakta duran o sehpa gibi. Konu hayatımızdaki insanlara gelince zorlayıcı bir hal alıyor. İnsanlar kendilerine bile itiraf edemedikleri bir takım duyguların ağırlığı altında ezilerek hayatta kalıyor ve fakat yaşayamıyor.
Özellikle bizim toplumumuz için daha fazla geçerli bu hal. Kendimiz vefa duygusundan istifa etmek istesek bile, etraf ne der düşüncesiyle bunu yapamıyoruz. Böyle çok insan var. Bu durumda yapay bir takım ilişkiler ortaya çıkıyor ve bu ilişkiler öylesine dirençli ki inceldiği yerden bile kopamıyor. O iki kişi her kimse mutsuz mutsuz yaşayarak vadelerini dolduruyorlar. Mutsuz insanlar eşittir mutsuz toplum derken olay çığ gibi büyüyor.
“Zihinsel yaşam için tutarlılık neyse duygusal yaşam için vefa odur; Basit bir yenilgi itirafı.” Demiş usta yazar.
Tutarlı olmak iyi bir özellik gibi görünse de günün sonunda elimizde kalana bakmalı belki. Acaba hayat tutarlı davranmaya yetecek kadar uzun ve sıkıcı mı? Yoksa tutarlı davranıyor olmanın altında bir kolaya kaçma, rahatını bozamama hali mi var?
Yunan filozof Aristoteles’e göre kişi;
“Nefretinde ve sevgisinde açık olmalıdır çünkü duygularını gizlemek, yani gerçeklerden çok insanların ne düşündüğüne aldırmak korkakların işidir.” Demiş.
Bitiremediğimiz her türlü ilişkimizde vefalı insan hanemize artı puanlar yağsa da başımızı yastığa koyduğumuzda tavana bakıp nasıl da sınıfta kaldığımızı biz biliyoruz galiba. Eğer zihinsel yaşamınız davranışınızla uyumluysa pek sorun yaratmaz. Fakat bunun tersi olursa; zihniniz üretken, sorgulayan, diplere inen arada nefes almak için yukarı çıksa da yine dibe dalan bir zihinse vay halinize! İşte bu durumda bulunduğunuz ortam her ne ise orada sadece bedenen varsınız fakat aslında çok uzaklardasınız demektir. Kalmaya devam edip siz ve etrafınızdakiler topluca mutsuz olabilirsiniz tabi, bu bir seçim. Gitmeye kalkar vefasız damgasını alnınızın ortasında taşıya da bilirisiniz, bu durumda da mutsuz kişiler olacaktır kaçış yok. Fakat en azından yenilgiyi kabul edip teslim olmamışsınızdır.
Kimse madalya takmayacak, zaten madalyaya ihtiyaçta yok… Aslında kalsanız da gitseniz de oyunun sonunda madalya yok!
Sadece kendi benliğiniz ve onu nasıl sürdürmek istediğinizle alakalı bir durum var. Rahatsızlık verici bir konu değil mi? İşte Oscar Wilde bu rahatsız eden düşünceleri gözümüze sokmuş biraz. İleri giderek bu hali hayal gücünden yoksun olmaya bağlıyor ve zihinsel yaşamın tutarlılığının duygusal anlamda vefayla aynı şey olduğuna dikkat çekiyor. Bu hali kısır ve yaşamayı engelleyen bir durum olarak görüyor. Ne kadar da çarpıcı bir zihin yapısı!
Şimdi bu bahsettiğim şeyler her taraftan çekilip uzatılabilir, ben Dorian Grey’in Portresini okuyalı bir hayli zaman oldu, gençliğin nasılda büyük bir hazine olduğunun yaratıcı bir şekilde ifadesiyle alakalı. Yazarın en etkili kitaplarından biri, eğer okumadıysanız şiddetle tavsiye ederim. Hep aynı pencereden bakarsak, hep aynı manzarayı görürüz değil mi? İşte Oscar Wilde fikirleriyle bize başka pencereler açıyor, içeri biraz rüzgar girebilir fakat inanın buna değer.
“Yaşamak, dünyadaki en nadir şeydir. İnsanların çoğu var oluyorlar, hepsi bu.”
Diyen yazar Paris’te bir otel odasında  ölmeden önce;
”Duvar kağıdı ile ölümüne bir düelloya giriştik. İkimizden birinin gitmesi gerekiyor. Ya duvar kağıdı gider, ya ben”  demiş ve gitmiştir.
Kıssadan hisse; Hiçbir duyguyu abartmamalı, zamanımız kısıtlı ve çok değerli. Bir gün kendimizi ölüm döşeğinde duvar kağıtlarıyla karşı karşıya bulduğumuzda söyleyebilecek son sözlerimiz dahi olsa, duvar kağıdından hiç hoşlanmadığımızı söyleyebilen biri olmayı başarabiliriz umarım.
Oscar Wilde’ın anısına saygıyla… 

 

HümaSEVİM

humasevim02@gmail.com

 

HümaSEVİM/kentekrani

Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com 14 Nisan 2021

CEVAP VER

Please enter your comment!
Please enter your name here