Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu Türk Ulusu’nun büyük önderi Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ü 87. ölüm yıldönümünde sevgi, saygı, özlem ve minnetle anıyoruz.
Küçük yaşta babasını kaybeden, yanına gittiği dayısının tarlasında karga kovalarken düşmanı kovalayan kurtarıcıya dönüşen Atatürk, başkomutan, lider, önder, devrimci, baş öğretmen vasıflarının yanında örnek bir insandı.
–ÇOCUKKEN BELLİYDİ-
Olgun tavırlarıyla diğerlerinden farklı olan çocukluğundan itibaren temizliğe ve giyime önem verirdi. Sık banyo yapardı. Sıcak günlerde 3 kez bile olurdu.
Her sabah tıraş olur, akşam bir yere gidecekse ikinci kez olurdu. ‘Giyimine dikkat etmeyen insanın ne kendisine ne de topluma saygısı vardır” derdi.
Spor yapardı. Florya Deniz Köşkü’nde kaldığında denize girer, kürek çekerdi. Yüzerken Başbakan İsmet İnönü gelirse ‘Gel de yarışalım” derdi.
Yüzme bilmeyen İsmet İnönü’yü teşvik ederdi. Bir keresinde Atatürk ‘sana bir hafta süre ‘ deyince İnönü Heybeliada’da denize girmeyi öğrendi. Çivileme atlayışları tarihe geçti.
–AKŞAM OKULU-
Atatürk arkadaşlarıyla akşamları sofrada buluşup memleket konularını konuşmayı severdi. Sofrada özgürce fikirler tartışılırdı. Yemek tabaklarının yanında kağıt kalem, masa karşısında kara tahta, harita ve ansiklopediler bulunurdu.
Manevi kızı Sabiha Gökçen “O, bu sofrayı adeta okul haline sokmuştu. Asla içki alemi, vakit geçirme yeri değildi” diye anlatırdı.
Atatürk çok yemek yiyen biri değidi. Yemek seçmezdi. Kızkardeşi Makbule Atadan, en sevdiği yemeğin sade yağlı kuru fasulye ve pilav olduğunu, Ata’nın bu yemeğe ‘yağlı fasulye’ dediğini anlatırdı. Bazen yatmadan önce de yerdi. Karnıyarık ve pilavı karıştırırdı. İrmik helvası ve yoğurt da çok severdi.
–ENGİNAR YİYEMEDİ-
Son günlerinde canı enginar istedi. Mevsimi olmadığı için Hatay’dan sipariş verildi. Ama ömrü yetmedi.
Kahveye düşkündü. 10-15 fincan orta şekerli kahve, 2 paket de tütün içerdi.
İçki içerdi ama sarhoş biri değildi.
Yoğun vatan millet sevgisinin yanında doğa, hayvan, çiçek, ağaç sevgisi taşırdı. Sakarya isminde atı, foks isminde köpeği vardı.
Normal zamanlarda 8-10 saat uyurdu. Uyurken pijama yerine ince ketenden kısa entari giyerdi. Ama önemli zamanlarda neredeyse hiç uyumazdı. Güneş doğarken yatardı.
Geleceği tesadüflere bırakmazdı. Planlıydı, ayrıntılı hesaplardı.
–KAHKAHA ATARDI-
Yasal olmayan, gizli işlerden hoşlanmazdı. Suikastten nefret ederdi. Kendisine suikast girişiminde bulunulunca “Benim naçiz vücudum elbet bir gün yok olacaktır. Ama Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır” demişti.
İnsan sevgisiyle doluydu. Savaşlara karşıydı. Savaş onun için sadece milletinin hayatını devam ettirmek içindi.
Kadere inanırdı ama kaderci değildi.
Özel hayatında güler yüzlü, neşeli, şen bir insandı. Şakalaşmaktan hoşlanırdı. Dostlarına takılmayı sever, küçük düşürmeden şakalar yapardı. Bazen uzun uzun kahkahalar atardı.
Anlayışlı ve hoşgörülüydü . Eleştiriye kızmaz hatta teşvik ederdi. Sevdiklerinin nazlanmasından hoşlanırdı.
Hassas duygusal bir yapıya da sahipti. Kayıplarını anarken ağlardı.
Anılarını anlatmaktan hoşlanırdı. Arkadaş mektuplarından öğrenildiğine göre, hayatı ‘kısa ve boş ‘ görürdü.
Mutluluk insanların ‘kendisi için değil kendisinden sonra gelecekler için çalışmasıyla’ mümkündü.
Küçüklüğünden itibaren çok kitap okurdu. Edindiği fikirleri arkadaşlarıyla paylaşırdı
Halk içinde gezmeyi severdi. Dertlerini dinlerdi.
-ÇUCUK DERDİ-
Atatürk, yakın gördüğü kişilerle yaptığı sohbetlerde Rumeli ağzı “çucuk” diye seslenirdi.
Sinirlendiğinde sağ elinin işaret parmağını büküp masaya vururdu.
İstemediği bir konuşmayı ‘Başka?’ diye sorarak bitmesi için işaret verirdi. ‘Yani’ kelimesini çok kullanırdı. Uzayan konuşmalarda ‘yani’ diyerek asıl konuya gelinmesini isterdi.
Bazı kelimeleri söyleyişi farklıydı; tapanca (tabanca), kirpaç (kırbaç), henus (henüz), muhakkaka (muhakkak), yuğurt (yoğurt), sarfoş (sarhoş) teleffuzu vardı.
Atatürk güzel sanatları eğitim, kültür ve bilim devrimlerinin parçası olarak görürdü.
Gençlik yıllarından Batı danslarına ilgiliydi. v Cumhuriyet balolarında tango ve vals çaldırır, kendi de dans ederdi.
–UNUTULMAMAK İSTERDİ-
Milletinin kendisini unutmamasını isterdi.
“O kadar sevdiğim milletin beni unutması ruhum için en acı azap olur” demişti.
10’uncu Yıl Nutku’na çevresinin önerisiyle okumaktan vazgeçtiği şu satırları da yazmıştı.
“Türk milletinden ve bütün uygarlık aleminden dileğim şudur; Beni hatırlayınız…”
Hiç unutmayız ki hatırlayalım…
Bu kalp seni unutur mu…
Zeynep Nurten UZER
















