Ankara’nın “CHP’den seçilen” Büyükşehir Belediye Başkanı Mansur Yavaş’ın Sosyalist Enternasyonal toplantısına katılması, hem iktidar hem muhalefet kanatlarından bir çok tepkiye yol açtı.
Böylece, gündemimizde, geçmişi ne olursa olsun, en az yedi-sekiz yıllık bir CHP üyesinin, CHP’nin onlarca yıldır üye olduğu bir uluslararası kurumun toplantısına katılmasının yargılanması gibi yeni ve heyecan verici maddemiz ortaya çıkmış oldu!
Tepkiler, Yavaş’ın siyasal geçmişini aynen koruduğu kabul edilerek, eski çizgisi üzerinde yoğunlaşıyor ve özellikle yandaş gazetelerde bu kuruluş hakkında yalan yanlış bilgiler verilerek belden aşağı vuruluyor.
Kendini muhalif ya da marksist görenlerden bazıları da, meseleyi “eski duruşundan ve sözlerinden dönme” bağlamında ele alarak Yavaş’ın bu toplantıya katılımına sert tepki gösterdiler.
Yani döneklik yaptığını öne sürdüler.
Oysa ki bu ülkede döneklik denen şey milli sporumuz gibidir.
Öyle “normal biçimde” görüş değiştirip başka bir partiye oy verenler ya da orada düz bir şekilde çalışanlar kastedilmez dönek sözcüğüyle.
Eski bulunduğu yerde bir nevi önder konumundayken, sesi çok fazla çıkarken saf değiştirip yeni geçtiği yerde daha yüksek sesle eski tarafını suçlayanlara dönek denir.
Rahmetli Uğur Mumcu, eskiden “kahramanca” bir üslupla Türkiye sosyalist gençliğinin rol modeliyken liberalleşen bir “büyük yazar” ve ikinci cumhuriyet diye bir icatla Türkiye Cumhuriyetini suçlamaya başlayan oğulları için “aile boyu dönekler” derdi.
Türkiye’de, ağır baskıların yapıldığı darbe dönemlerinden sonra iktidara gelen sağ iktidarlarda liderin yakın çevresine konuşlanan “eski solcu” çoktu; yeni adreslerinde cansiparane çalışırlardı.
Öte yandan, bir türlü istedikleri kalite ve üne kavuşamamış kimi sanatçılar, oyuncular , davet üzerine sağ liderlerin eteğinin dibine koşarlar, orada kendilerine usta muamelesi yapılmasının keyfini çıkarırlardı.:Hala da çıkarıyorlar.
Doğal olarak, bu durum kamuoyunun önemli bölümünde “kişisel kazançlar uğruna yapılan” tavır değişikliği olarak algılanır ve tepki görürdü.
Mansur Yavaş hadisesi ise başka bir durum.
Kendisi, siyasal kökeni MHP’de olsa, o partiden ayrılıp CHP’ye geçmiş, “orada” Ankara Büyükşehir Belediye Başkan adayı olarak birkaç seçime girmiş ve son iki seçimi kazanmış bir politikacı.
Üstelik, birkaç yıldır adı CHP’nin Cumhurbaşkanı adayları arasında gösteriliyor ve yapılan anketlerde bu konuda şansı olduğu görülüyor.
En güçlü görünen diğer aday Ekrem İmamoğlu’nun tutuklanması, o arada yapılan “ön seçimde” aday gösterilmesi onu ön plana çıkarsa da, bu konudaki olumsuz gelişmeler halinde Yavaş’ın adaylığı garanti gibi.
Bu konumdaki bir siyasetçinin, partisinin her etkinliğinde rol alması, kendini göstermesi kınanacak bir şey değildir.
Elbette, siyasetle ilgilenen herkesin, özellikle eski ve yeni partililerinin parti değişikliğini onaylaması beklenemez.
Hatta CHP içinde kendisine şiddetle karşı çıkanlar olabilir.
Lakin, uzun yıllardır, sosyalist enternasyonal’e üye olduğunu bildiği bir partinin bünyesinde bulunması, zaten bu uluslararası kuruma itirazının olmadığını da göstermez mi?
Partisinin, ev sahipliğini yaptığı sosyalist enternasyonel toplantısına katılmasının niye yadırgandığını anlamakta zorlanıyorum.
Zira, muhtemelen bu katılım, parti disiplini çerçevesinde “bir görevlendirme” olarak yapılmıştır ve katılmama seçeneğinin karşılığı o partiden ayrılmaktır.
Teknik olarak katılması değil, katılmaması tuhaf olurdu!
Bence üzerinde durulması gereken asıl konu, sosyalist enternasyonal ‘in siyasal niteliği.
Daha doğrusu, bu uluslararası partiler topluluğunun gerçekten sosyalist ya da sol olup olmadığı.
Yandaş basın onları “komünist” örgüt olarak görüyor ve soğuk savaş yıllarının kaba, her türlü iftirayı mübah gören antikomünizmiyle saldırıyor.
Ancak, sosyalist enternasyonal, aslında İkinci dünya savaşı sonrasında çok güçlü bir hale gelen, komünist partiler yönetimindeki ülkelerin “sosyalist blok”unun batı ülkelerinin işçileri üzerinde etkili olmamasını sağlamak için kapitalist dünyada oluşturulmuş bir kurumdur.
Derdi, batılı kapitalist ülkelerin işçilerine, “sakın komünist falan olmayın, biz size sosyal hakların çok daha iyisini veririz” diyerek Sovyet etkisini kırmaktır.
Bunda da 45 yıl kadar başarılı olmuşlar, daha sonra Sovyetler dağılınca serbest piyasa ekonomisi dedikleri sistemle sosyal devlet ufak ufak etkisini kaybetmiştir.
Yani demem o ki, bazılarının Marksist kökenli dedikleri sosyalist enternasyonel, aslında 1919’daki ikinci enternasyonal’de Marksizmi reddetmiş bir düşüncenin ardılıdır.
Bugün bünyesinde barındırdığı “sol” denen partilerden çoğu, küreselleşme denen yeni dünya düzenine ayak uydurarak sağa çark etmişlerdir.
Bugün, İngiliz İşçi Partisi de, Alman Sosyal Demokrat Parti de kapitalizmin sevimli çocukları olarak iktidar tahtarevallisinin üzerindedir.
CHP’nin Baykal ve Kılıçdaroğlu dönemlerinden beri sol- sosyal demokrat niteliğinden uzaklaştığı, iktidara gelebilmek için ufak tefek sağ partilerle ittifaka yöneldiği de sır değil.
Bütün bunlardan dolayı, hem CHP hem Sosyalist Enternasyonal’in politik çizgilerinin Mansur Yavaş’a ters geleceğini düşünmüyorum.
Coşkun KARTAL