📽️ 12 gözlü deha; Profesör Doktor Gazi Yaşargil: Dünyaca kabul edilen unvanıyla Modern Beyin Cerrahisi’nin babası.

0

Oğuz Haksever

Kendisiyle çok ropörtaj yapılmıştı tabii. 

Ama en, en sonuncusu en güzeliydi sanki. 

En samimisiydi. En tatlısıydı da. 

100 yaşındayken yapılanı. 

Eşiyle birlikte iki tatlı yaşlı portresi de vermişlerdi.

Amerikan Nöroloji Derneği’nce gerçekleştirilen; eşi Dianne’nin yanından hiç ayrılmadığı İsviçre’deki evinde yapılmış röportaj, kısa süre önce 21 Nisan 2025’te Yotube’ta paylaşılmıştı.

Röportajın sunum yazısında “Bir Yüzyıllık İçgörü” başlığı altında şöyle deniyor:

100 yaşında hayatı, mirası ve öğrenme sevgisi hakkında güçlü düşüncelerini paylaşan Modern nöroşirürjinin babası olarak kabul edilen Profesör Gazi Yaşargil’e katılın.  Bu samimi ve dokunaklı portrede, Profesör Yaşargil; el yapımı anatomik modellerle, çocukluk anılarıyla hem cerrahide hem de hayatta; dokunmanın, gözlemlemenin önemini vurgulayarak bizleri zanaatkarlığın derinliği içinde gezdiriyor. Çocuklarıyla model yapmaktan Türk mirasının kültürel katkılarını onurlandırmaya kadar, Profesör Yaşargil, sadece beyin cerrahisinin evrimine bir bakış değil, aynı zamanda insan ruhuna bir tanıklık sunuyor. Savaş sonrası Avrupa’dan ameliyathaneye uzanan hikayelerle bu video, nesillere ilham vermeye devam eden parlak bir zihni kutluyor.”

Röportajın daha başlarında mikroskop ile  yaptığı bir ameliyatın fotosu görülüyor ve karaler akarken videoda “Duyular, Gözler, Parmaklar” başlığı beliriveriyor. 

Başlık merak uyandırırken, Profesör Gazi Yaşargil yanındaki kalorifer radyatörüne dokunarak çocuklara anlatır gibi açıklamaya başlıyor: “Buraya dokunduğumda anında keskin kenarları hissediyorum. İkincil olarak; oooo… sıcak! Ne olduğunu sadece görerek anlamak istemem. Dokunursak daha fazla anlarız. Aslında bu sürecin farkında ve bilincinde değiliz. Aslında 12 gözümüz var.” diyor.

Prof. Gazi Yaşargil’i anlatan, meslek felsefesini ortaya koyan karikatür.

Önce gözlerini gösteriyor; sonra da kendisiyle röportaj yapana soruyor. Belli ki o da sessizce parmaklarını göstermiş; bravo diye alkışlıyor. 

Sonra Mozart’ın Türk Marşı adlı eseri duyuluyor. Görüntüde ne olduğu anlaşılmayan bir şekil ve yine akan karelerde “Modeller” spotu…

Ardından meslek sırlarının en önemlilerinden birini ortaya koyarken “Duyular, gözler, parmaklar” spotunu açıklamaya devam ediyor: 

“Ben ellerimle çalışarak öğrendim”… 

Kucağında biraz önce görüntüye gelen ama ne olduğu anlaşılmayan yapı görünüyor. Yine ne olduğuna dair az ipucu var. Açıklıyor:

Elleriyle tahtadan yaptığı ve anatomik olarak boyadığı bir omurilik modeli. 

“Ben” diyor; “anatomik modellerimi kendim yaptım”

Profesör Yaşargil ve elleriyle yaptığı omurilik modeli

Omuriliğin ahşaptan modelini gösterirken -önemli sinirleri bile tellerle modellemiş- özellikle beyin cerrahisinin hem hekimlik hem de zanaatkarlık olduğunu bir çırpıda ispatlıyor. 

“Öğrenmek için kendim yapmalıydım Sadece okuyarak ve sadece gözlemle değil, ellerimle de öğrenmeliydim.”

Eşi, “beyin modellerini de göstersene” diyor. 

Hoca karşı çıkıyor. “Şimdi bu röportajı anatomi dersine çevirmeyelim. 100 yaşındaki bir adam verileri özetlemeli”…

Eşi yine de Yaşargil’in kendi yaptığı beyin modelininin yarısını eline tutuşturuyor. 

O anda dünyanın en önemli beyin cerrahını ve 100 yıllık ömrünü anlatan bir kare ortaya çıkıyor. 

Hamlet’in tiradı gibi bir an…

Elleriyle beyin modelini okşayarak bir kez daha 2+10= 12 gözlü dahi bir tıp zanaatkarı olduğunu gösteriyor. 

Gazi Yaşargil, çocukluğunda sevilen bir öğrenci olduğunu belirtiyor. Öğretmenlerinin kendisiyle gurur duyduklarını anlatıyor. 

Tıp fakültesinden mezun olduktan sonra İstanbul’dan Avusturya Viyana’ya gitmiş. Kendi ifadesiyle üzerinde çok çalışmak istediği son derece meraklı bir gençmiş.

İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya’yı gezmiş. 

“Kimsem yoktu. Cebimde de çok az bir para vardı” diyor. 

“Bu durumdayken çılgın rüyalarım vardı ama durumu iyi idare ettim.”

Almanya’da Jena Üniversitesi’nde 2 sömestr çalıştıktan sonra savaşın ardından İsviçre Basel’e geçmiş ve nerosirürji çalışmalarına başlamış. 

“İç sesim bana rehberlik etti,” diyor. 

İç sesinin rehberliğinde eşini de seçmiş. Nörosirürji hemşiresi Dianne.

Yaşargil Hoca’nın eşi Bayan Dianne.

Plastik sanatlara da çok ilgili olduğunu anlatıp zanaatkarlığını bir kez daha vurguluyor.  Ne de olsa plastik sanatlarda beyin, zihin ve ellerin ilişkisi var. 

“Ben bu dünyada hep çabaladım ve anlamaya çalıştım”. 

Röportajda Türk kilimleri ve halıları da boy gösteriyor. Gazi Yaşargil, “Türklerin tarihini halıları anlatır” cümlesini dile getiriyor. 

Ve bir soru geliyor:

“Mesela bu kilimde ne anlatılıyor?”

100 yaşındaki bir insan evladından beklenmeyen parlaklıkta bir yanıt, röportajı kahkahalarla da süslüyor:

“Ben tıp doktoruyum. Halı doktoru değilim”…

Profesör Gazi Yaşargil, röportajın sonlarına doğru kabahat işlemiş bir çocuk edasıyla çok konuştuğunu söylüyor ve zil sesi taklidi yaparak röportaja yine kahkahalardan sempatik kenar süsleri ekliyor:

Dersin sonu”…

Aslında ders, kitaplar, makaleler, geliştirilen ameliyat yöntemleri hatta icad edilen ameliyat aletleriyle, yetiştirilen öğrencilerle oralarda devam ediyor.

Bizim mesleğimizdeki, televizyon haberciliğindeki röportaj ve sinematografi zanaatlarının bütün güzelliklerini ortaya koyan, Daniel Puenter’in görüntüleyip kurguladığı bu video ilk karelerden itibaren izleyeni yakalayıp bırakmıyor ve varlığıyla, bu dünyadan gelip geçmesiyle ulusca gurur duyduğumuz harika bir insanı cümle aleme hatırlatmak üzere orada duruyor.

Oğuz Haksever