“HEP AYAĞA KALKINIZ, ADI CUMHURİYETTİR”

0

“HEP AYAĞA KALKINIZ, ADI CUMHURİYETTİR”

Zaman ne çabuk geçiyor; tam 78 yıl olmuş aşağıda anlatacaklarım yaşanalı.

Dediğim gibi, bundan 78 yıl önce , her kentte, ilçede, kasabada ve köyde olduğu gibi, Eskişehir’in yakınlardaki merkez köylerinden birinde de 29 Ekim günü, köy meydanında Cumhuriyet Bayramı kutlanıyordu.

Ortaya bir masa ve sandalye konmuş, köylülerin bir kısmı kahveden alınıp meydana dizilen tahta sandalyelere oturmuş, orada yer bulamayanlar duvar diplerine, kadınlar da geleneksel kara “örtmeleri” ve şalvarlarıyla çevredeki kerpiç evlerin düz damlarının “dam başlarına” sıra sıra çömelmiş, töreni  izliyorlardı.

Aynı köyde ilkokulu bitirip babası öldüğü için kendini “üzerinde söz sahibi” sanan bazı akrabaların şiddetle karşı çıkmasına rağmen öğretmeninin de desteğiyle Çifteler Köy Enstitüsüne gönderilen, buradan mezun olunca kendi köyüne atanan 17 yaşındaki genç kız öğretmen, törene herkesin katılımını sağladığı için gururluydu.

(İşte bu kutlamanın yapıldığı günlerde , 1945’te İkinci Dünya Savaşı sona ereli henüz 6 ay olmuştu. Savaşa katılan ülkeler milyonlarca asker- sivil insanı kaybetmişler- katletmişler, ülkeleri tam anlamıyla enkaza dönmüştü.Savaşa katılmayan Türkiye ise, henüz 22  yaşındaki Cumhuriyet öncesinden gelen enkazı kaldırmaya, yüzde 90’ların üzerindeki okuma yazma bilmeme oranlarını aşmaya uğraşıyordu.)

Davul zurnanın çalınıp bir düğün havası verdiği bayraklarla süslenmiş meydandaki kutlamada “İstiklal marşı ve saygı duruşundan sonra” törene geçilmişti.  Köy muhtarının kısa konuşmasının ardından öğretmen kız sesi heyecandan titreyerek bir konuşma yaptı ve herkesin bayramını kutladı.

Bu küçük çaplı “protokolün” ardından, 10-12 yaşlarında bir çocuk, ortadaki sandalyenin üzerine çıktı. Ayağında siyah lastikten imal edilme “cizlavet” denilen burunları sağdan soldan yırtılmış lastikleri , dizleri ve arka tarafları yamayla onarılmış pantolonu, kara rengi bile atmış bir okul önlüğü vardı. (O zamanlar özellikle köylerde ve kentlerin yoksul kesimlerinde hemen herkes yamalı giysilerle dolaşırdı. Öyle ki bazı yerlerde , devlet , duvarlara “yamalı giymek ayıp değildir, yırtık giymek ayıptır” şeklinde afişler asardı.)

Anlaşılan bayramda derli toplu görünsün diye kafası sıfır numaraya vurulmuş çocuk, sandalyeye çıkınca, ayaklarını bitiştirip “hazır ol” durumu için ellerini iki yandan bacaklarına yapıştırdı. Alandakileri başını sertçe eğip selamladıktan sonra, kafasını yukarıya kaldırıp olanca sesiyle şiirini okumaya başladı.

Meydanda kuş uçsa kanat çırpıntıları duyuluyordu adeta.

“Kılıçlar girdi kına, kalemler çıktı kından
Müjdeler bekliyorduk bu ikinci akından.”
dedi çocuk, yürekleri umut doldurarak,

“Eski yöney değişmiş, yeni yöney Lozandı
Ankara’nın gür sesi ta oraya uzandı.”  diye devam etti.

Yeni kullanılmaya başlanan “öztürkçe” sözcüklerle, kısa süre öncesine kadar devletin kullandığı Osmanlıca kelimelerden hiçbir şey anlamayan köylülere, bir zaferin tarihini anlatmak istiyor gibiydi.

“Kuruldu yeryüzünde yeni büyük bir Vatan” diye hatırlattı, sonra kurulan yeni devletin niteliklerini sıraladı:

“Ne Şeyhülislam,  ne saray,  ne halife,  ne Sultan.
Yeni bir soy türüyor, içi sağlam dışı dinç
Gözlerinde parlıyor özlerindeki sevinç”

Çocuk, vatanın kuruluşundaki heyecanı kendisi de paylaşırcasına sesini giderek yükseltiyor, koca meydanda kendisini dinleyenlerden “çıt” çıkmıyordu.

Şiiri, bunları ana babasının, akrabalarının da içinde olduğu “köylü milletine” aydınlığı anlatmanın kıvancını hissettirerek tamamladı:

“Hepsinin yüreğinde alevden bir kanat var
İçlerinde bir sevgi, dillerinde bir ad var.
Bu sevginin uğruna canlarımız diyettir
Hep ayağa kalkınız adı CUMHURİYETTİR “

Çocuk şiiri bitirdiğinde önce birkaç saniye süren bir sessizlik oldu.

Sonra, töreni izleyen köylüler, sanki önceden sözleşmiş ve provasını yapmış gibi, aynı anda hep birlikte ayağa kalktılar.

Orta yerde dizili tahta sandalyede oturanlar, duvar diplerine çömelmiş olanlar ayağa kalkıp “hazır ol” durumuna geçtiler.

En önemlisi, dam başlarında birikmiş töreni izleyen kadınlar, kurulan ve yönetim biçimi, -şekli hükümeti-  Cumhuriyet olan yeni vatanda, şimdi kendilerine de açılmaya başlanan toplumsal yaşam alanının onuruna ayağa dikildiler. Hepsinin gözü, yetim kaldıktan sonra köy enstitüsüne gönderilip orayı başarıyla bitirdikten sonra köyüne öğretmen olarak geri dönen ve tüm köylü kadınlara insan olmanın kıvancını yaşatan 17 yaşındaki genç kızdaydı.

Çocuğun okuduğu şiirdeki çağrıya köylüleriyle birlikte uyarak ayağa fırlayan, Cumhuriyet adı geçtiğinde gözyaşlarını tutamayan Meliha Öğretmende…

Artık aramızda olmayan Annemde…

Coşkun KARTAL/Gazeteci

Coşkun KARTAL/kentekrani

Youtube Abone Olmak İçin Tıklayınız

www.kentekrani.com 29 Ekim 2023

Yazarın Tüm Yazıları