Donald Trump’ın ikinci başkanlık dönemi, küresel güç dengelerinde yeni bir dönemin başlangıcı olarak değerlendiriliyor.
Asıl hedefi ise seçim vaatlerinde olduğu gibi, Amerikalılara “Altın Çağ” vadederek ABD’yi yeniden “büyük bir ülke” haline getirmektir.
ABD’nin nüfuz alanlarında yaşanan jeopolitik değişimler nedeniyle küresel ölçekte güç kaybettiği bir gerçek.
Rusya’nın da kritik bölgelerde etkisini yitirmesi, ABD’yi yeni bir yol haritası oluşturmaya yöneltmiştir.
Bu nedenle 4 Aralık’ta yayımlanan 2025 ABD Ulusal Güvenlik Stratejisi (National Security Strategy – NSS) belgesini bu çerçevede ele almak gerekir.
Yeni strateji, ABD’nin “dünyanın jandarması” rolünü sürdürme anlayışından köklü bir kopuşu temsil ediyor ve ağırlık merkezinin artık Batı Yarımküre olduğunu gösteriyor.
Toprak bütünlüğünün, ulusal kimliğin ve toplumsal değerlerin korunmasını esas alan belge; ABD’nin “dünya düzenini koruma” anlayışı yerine “ulusal çıkarlarını önceleme” yaklaşımına geçtiğini ortaya koyuyor.
NSS, artık diğer ülkelere demokrasi veya sosyal sistem dayatmayı reddediyor.
ABD’nin kendi bölgesinde daha güçlü bir askeri varlık oluşturmayı hedeflediğini işaret eden 33 sayfalık belgede öne çıkan ifadeler şunlardır:
Güvenlik ve refah için Batı Yarımküre ’de öncü olunmalıdır.
Stratejik varlıklar üzerindeki yabancı etkiler azaltılarak ittifak şartları yeniden tanımlanmalıdır.
Belge, ABD’nin yakın çevresine geniş yer ayırmakta ve öncelikleri şöyle sıralamaktadır:
Kartellerle etkin mücadele
Venezuela üzerindeki baskının artırılması
Deniz yollarının kontrolü
Göçün engellenmesi
Stratejik kaynaklara erişimin güvence altına alınması
Yatırımların teşvik edilmesi
Çin’e yönelik yaklaşım, önceki dönemlere kıyasla daha yumuşak bir söylem içeriyor. Ekonomik bağımsızlığın güçlendirilmesi ve karşılıklı faydaya dayalı ilişkilerin sürdürülmesi temel alınmış durumda.
Bu kapsamda, Çin’in genişleyen pazar payını daraltmaya yönelik ticari kurallar ve tedbirler dikkat çekiyor.
Belge aynı zamanda:
ABD’nin Hint-Pasifik’te savaş istemediğini,
Tayvan Boğazı’ndaki statükonun korunmasından yana olduğunu ifade ediyor.
Avrupa’ya yönelik yaklaşımda öne çıkan hususlar ise şunlardır:
Avrupa’nın göç, kimlik bunalımı ve siyasi istikrarsızlık yaşadığı belirtiliyor.
Bazı NATO ülkelerinde uzun vadede nüfus çoğunluğunun Avrupalı olmayabileceği öne sürülüyor.
NATO’nun “sürekli genişleme” algısından uzaklaşması gerektiği savunuluyor.
Bu noktada, Cumhuriyetçi kanadın ABD’nin NATO’dan ayrılmasına ilişkin Temsilciler Meclisine sunduğu “NATO Yasası” ve Trump’ın “ABD’yi yönetmek istiyorum, Avrupa’yı değil” söylemi dikkat çekici gelişmeler arasında yer alıyor.
Ukrayna savaşına ilişkin olarak ise “düşmanlıkların hızla sona erdirilmesi” ve “stratejik istikrarın sağlanması” hedefi dile getirilirken, Rusya’ya yönelik sert ifadelerden kaçınılıyor.
Orta Doğu ve Afrika, belgede sınırlı bir yer bulmakla birlikte; enerji, deniz yolu güvenliği ve stratejik rotalar önemini koruyor.
Belgede ayrıca Amerikan kültürel değerlerinin canlandırılmasına özel vurgu yapılırken, “geçmiş zaferlere saygı” teması öne çıkarılıyor.
Trump her ne kadar strateji belgesini önemli bir yol haritası olarak tanımlasa da, kendisinin öngörülemez tutumları belgenin uygulanabilirliği konusunda soru işaretleri doğuruyor.
Belge, Türkiye’nin bölgesel önemini artıracağı şeklinde yorumlansa da Ankara’nın tek bir hedefi olmalıdır:
Ulusal hak ve menfaatler bağlamında “Yurtta barış, dünyada barış.”
Son sözse: Aslan kocayınca sıçan deliği gözetir.
İsmet HERGÜNŞEN

