Zaten fazlaca bir konuşulacak mesele eksikliği çekmeyen ülkemizde, birkaç gündür etkisini ne kadar sürdüreceği bilinmeyen taze bir gündem maddemiz var!
Maddenin özeti, Meclis’in yeni yasama yılının açılışında, bir kısım muhalefet partilerinin de Cumhur İttifakı partileriyle birlikte, AKP lideri ve Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın etrafında “kenetlenir” bir görünüm arz etmeleri.
Ana muhalefet CHP ile TİP ve EMEP, Cumhurbaşkanını protesto ettikleri gerekçesiyle Meclis’teki açılış oturumuna katılmamışlardı.
Daha sonra, Meclis’te açılışa ve sonraki liderler toplantısına ve resepsiyona katılan parti liderleri ve milletvekilleri, adeta muhalefete nispet yapar bir görünüm sergilediler.
Doğal olarak, mesele neredeyse tümünün yüzlerine alıştığımız TV yorumcularının gündemine düştü!
Bu durumun CHP’yi yalnızlaştıracağını ya da “ötekileştireceğini” söylenen yorumcular da oldu; ülkede yaşanan sıkıntılar, hayat zorluğu, geçim darlığı gibi nedenlerle ana muhalefeti daha da güçlendireceğini savunanlar da.
Meclis’teki oturumdan sonra salonda eli sıkılanların, toplantı ve resepsiyona katılanların “çoğunun” sağ eğilimli partiler olmasından hareketle, ülke siyasetinin yeniden sağ-sol eksenli yapıya doğru evrildiği de bir başka görüş. (Ya da tahmin!)
Yalnız, bu görüşü “birazcık” haksız çıkaran, Meclis’te kenetleneler arasında çok göze çarpan biçimde yer alan nispeten sol görünümlü DEM partinin durumu.
Gelecekte kurulabilecek bir yeni sağ ittifakın birazcık sol unsuru diye bakanlar da olabilir.
Bu konuya yeniden döneceğiz.
Lakin, kenetlenen sağ partiler içinde “sol oylarla” seçildiği iddia edilen iki parti var.
Gelecek ve DEVA Partileri.
Birinin lideri ,AKP’nin eski başbakanlarından Ahmet Davutoğlu, diğerininki yine AKP’nin ilk iktidar yıllarında ekonominin dümenini teslim ettiği Ali Babacan.
Her iki siyasetçi, AKP iktidarlarında dışişleri bakanlığı da yapmışlardı.
Sonra AKP’den ayrılıp kendi partilerini kurdular.
2023 seçimleri öncesi, Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığını destekleyen “Altılı Masa” ittifakında yer aldılar.
Altılı Masa, cumhurbaşkanlığı seçiminde CHP’nin beş sağ partiyle ittifakından oluşuyordu.
Hatta, Zafer Partisini de sayarsanız, Cumhurbaşkanı adayı Kılıçdaroğlu, altıncı sağ partiye de el altından bakanlıklar falan vaat ediyordu.
Kemal Kılıçdaroğlu, genel başkanlığı süresince partisini bıkıp usanmadan sağa çekme çabaları çerçevesinde olsa gerek, altılı masa fikrine sıkı sıkıya sarılmıştı.
Hatta, teknik olarak yüzde bir-iki oy sınırını aşamayacak durumda bulunan Gelecek ve Deva partilerine CHP bünyesinde cömertçe -seçilir yerden-milletvekili adaylıkları sunmuştu.
Nitekim, bu adaylardan 39’u CHP oylarıyla milletvekili seçildi ve seçimden hemen sonra da siyasi yuvalarına döndüler.
Kemal Kılıçdaroğlu yanlış politikaların bedelini yapılan ilk kurultayda seçilemeyerek ödedi.(Seçilemeyişini hazmedemeyip 13 yıl genel başkanlık yaptığı partinin tabanını, oy verenlerin büyük çoğunluğunu karşısına alması başka mesele!)
Aslında Gelecek ve Deva Partilerinin kenetlenme görüntülerinde yer alması pek de yadırganmadı. Sonuçta eski dostlar meclisine katılmışlardı.
Zaman zaman sert muhalefet söylemlerine başvuran İYİ parti ve AKP’nin vazgeçtiği milli görüş ideolojisinin babası Necmettin Erbakan’ın oğlu Fatih Erbakan’ın partisinin bu görüntülerde yer alması da çok garipsenmedi.
Buna da “ Eski dostlar buluştu” diyenler oldu!
Zira, bu ülke, geçmişte Erdoğan’ı ve AKP’yi en sert biçimde eleştiren Devlet Bahçeli, Numan Kurtulmuş, Süleyman Soylu gibi siyasetçilerin iktidarla siyaseten bütünleşme deneyimini de yaşamıştı.
Anlaşılacağı gibi, DEM yöneticilerinin medyada bol bol yer alan tavırları, biraz şaşırtıcıydı.
Yanlış anlaşılmasın, Meclis açılış oturumuna katılma kararı, tıpkı katılmama kararı gibi siyasal bir karardır ve her siyaset kurumunun kendisine aittir.
Hatta DEM’in, Kürt sorununun çözümü için diğer partilerin büyük kısmıyla komisyonda yer alması, hem oturuma, hem daha sonraki toplantılara katılması için stratejik yaklaşım olarak kabul edilebilir
Ancak, kimi zaman bir bakış bile çok şey anlatır.
DEM yöneticilerinin hep birlikte iktidar partisinin lideri de olan Cumhurbaşkanı, bakışlarındaki muhabbet gözlerden kaçmadı ve çok eleştirildi.
O bakışlar, tamamen biat etmiş, medet uman bakışları gibiydi.
Tabii kime muhabbetle bakacakları, kimden medet umacakları tamamen kendi bilecekleri konu, hiç birimizi ilgilendirmez.
Ancak, DEM’in siyasal yelpazenin
neresinde yer alacağı, hangi tür yapılanmalara katkı sağlayacağı, elbette en başta kendi seçmenleri tarafından merak edilir.
Hatta, diğer partililer tarafından da sorgulanır. Zira, onlarla da ilişkilerinin nasıl olacağını belirleme söz konusudur.
DEM gibi bünyesinde feodal unsurlardan koyu Kürt milliyetçilerine, kimi sol görüşlü bölge insanlarına kadar çok değişik unsurların yer aldığı bir siyasal hareket, öncelikle siyasetin hangi cenahında yer alacağını belirlemelidir.
Temel mesele budur.
Siyasal inisiyatif belirleyemeyen bir parti, eğer geleceğe dair umutlar besliyorsa, yani ileride de varlığını sürdürmek istiyorsa en başta “kendisi” olmalıdır.
Coşkun KARTAL

