Türkiye’de, son dönemlerde herkesin bilemediği, bir parça bilenlerin bile anlam veremediği iç gelişmeler yaşanıyor.
İç gelişmeler derken, her ittifakın, siyasi partinin, örgütün, grubun, futbol takımının ve taraftarın yaşadığı ve hemen hepsi hesaplaşma boyutuna varan çekişmelerden söz ediyorum.
Bir nevi, her yerde göremeyeceğimiz iç hesaplaşmalar aleminde geçiyor günlerimiz
Kırılan kollar yen içinde kalmıyor.
“Elalem ne der” düsturu rahatlıkla göz ardı ediliyor.
Örneğin, bu yıl üst üste dördüncü şampiyonluğunu kazanmak isteyen Galatasaray, bir maçı hem de açık farkla önde götürürken, sosyal medyaya bakıyorsunuz, kulübün başkanıyla ilgili,insana “çılgınca” gelen bir “Dursun Özbek istifa” kampanyası başlamış, ortalık yıkılıyor.
Neymiş?
Galatasaray’dan Benfica’ya transfer olan Kerem Aktürkoğlu, bu kez de Fenerbahçe’ye geliyormuş!
Bu ülkenin, emek ve alınteri ile çalışıp yoksulluk ya da açlık sınırının altında yaşayan yoksul insanlarının hayal bile edemeyeceği milyonlarca Euro karşılığında..
Lakin, Avrupa ligi maçlarında isminin bildirilerek yer alabilmesi için, GS’ın , oyuncunun eski sahibi sıfatıyla beş gün içinde onay vermesi gerekiyormuş.
Aksi takdirde Kerem Avrupa ligi maçlarında FB forması giyemeyecekmiş!
GS yönetimi, -bazı yorumcuların takdirle, kimilerinin kınamayla- karşıladığı üzere, bu transferi onaylayacağını açıklamış. Centilmenlik de , Türk futbolunun Avrupa’da puanı artsın diye öyle yapmışlar da , başka hesapları vardır da diyebilirsiniz. Artık hangisi işinize gelirse!
Ancak, başta en büyük taraftar grubu olan UltrAslan olmak üzere, sosyal medyaya ucundan kenarından bulaşmış tüm GS taraftarları çılgına dönmüşler.
Yönetimin kısa süre önce 75 milyon Euro vererek özel uçaklarla Türkiye’ye getirdikleri, kendilerinin de coşkuyla karşıladıkları Osimhen’i, ard arda üç şampiyonluğu, beşinci yıldızı falan unutmuşlar.
Nasıl olur da Fener’in işine yarayacak bir transfere onay verirsiniz diye “Başkan Dursun Özbek istifa” diye bağırmaya başlamışlar.
Onca hesaplaşılacak şey varken, profesyonel futbolun rutin bir transferini iç hesaplaşmaya çevirmişler.
(Oysa, başkan Dursun Özbek’in tam yerel seçim öncesinde, GS başkanı sıfatıyla AKP Büyükşehir belediye başkan adayına “siz İstanbul için bir şanssınız” diyerek siyasi rengini açıklamasına, adayın da kendisini şefkatle yanaklarından okşamasına görüntülerine bu taraftarlardan pek ses çıkaran olmamıştı.)
Aslında bunları anlatmam, iç hesaplaşma kültürümüze güncel bir örnek olmasından dolayıdır.
Teknik direktörünü 10-15 milyon Euro tazminatla kovan Fenerbahçe’de durum hiç farklı değildir.
Kısa süre sonra yapılacak kongre için taraflar bilenmektedir.
Orada kıran kırana bir iç hesaplaşma yaşanacağı şimdiden belli.
Beşiktaş farklı mı?
Onlar da divan kurulu başkanının eski kulüp başkanını kamuya açık toplantıda dövmesinden sonra olayı iç hesaplaşmanın ilerisine taşıyarak “iç dövüşme” durumuna getirdikleri gözlemlerle sabit.
Anlatırken kolayıma geldiği için futboldan örnekler verdim.
Doğrusu, 60-65 yıllık bir futbol izleyicisi olmama rağmen, bu takımlardan hiç birinin taraftarı değilim.
1960’ların sonu ile 70’lerin başında üç büyükler başta olmak üzere Türkiye’yi sarsan Eskişehirspor’un taraftarıyım.
O Eskişehirspor da süper lig’in flaş takımlarından biriyken, iç hesaplaşmalar ve yanlış transfer-para politikaları yüzünden bölgesel amatör liglere kadar düştü.
Şimdi üçüncü ligde var olma savaşı veriyor.
Bu durumda olan bir çok geçmişin başarılı “Anadolu takımı” var.
Ne yazık ki, bir kısmı ortadan tamamen kayboldu, bir kısmı da alt liglerde debeleniyor.
İç hesaplaşmalar, para’nın egemen olduğu futbol dünyasında böylesine şiddetli. yaşanıyor.
Oysa, harcanan bunca milyon Euro’nun, bunun sonunda gelen şampiyonlukların, kazanılan büyük zaferlerin, sosyal olarak önemli bölümü açlık-yoksulluk sınırlarının altında yaşayan taraftarlara hiçbir maddi getirisi yok.
İşsizlerse eğer, “büyük zaferlerin” ertesi sabahı iş bulmuş olarak uyanmıyorlar.
Yoksullarsa, iyilik sever bir ak sakallı dede, kapılarına onları doyuracak güzel yiyecekler bırakmıyor.
Bir akşam önce attığı gol sonrası havalara sıçrayıp kendinden geçtikleri 75 milyon euro’luk Osimhen , Rams Park’daki GS stadyumunun önüne bir masa atıp yoksul taraftarlara para dağıtmıyor.
“Dindar” kimliğini ön plana koymayı pek seven , yalnızca son transferden 20 küsür milyon Euro’nun sahibi Kerem, yanına birkaç mümin taraftarı alıp umreye götürerek sevap işlemeyi pek aklına getirmiyor.
Hepsi, kulüpler içindeki iç hesaplaşmalarda galip gelmeye çalışanların “silahı” olarak kullanılıyor.
Doğal olarak, onları büyük coşkuyla özel uçaklarla getirildikleri hava alanlarında karşılayan taraftarların büyük desteğiyle!
Sonuçta, her alanda etkisini sürdüren bir iç hesaplaşmalar dünyasının içinde yaşıyoruz.
Futbol, yalnızca bu dünyanın önemli sayılabilecek bir alanı.
Lakin daha büyüğü, siyaset dünyasında artık “kol kırılır yen içinde” sözünün ötesine geçerek açık açık yaşanmaya başlandı.
Ülkenin geleceğini ve “bekasını” ilgilendirecek biçimde.
Gündem izin verirse, bu bir başka yazının konusu.
COŞKUN KARTAL

