Gündem dediğimiz şey, her gün sahneye çıkan oyuncularla dolu: gazeteciler, siyasetçiler, uzmanlar, hatta hava durumu sunucuları… Herkes repliklerini ezberlemiş gibi, sahneye çıkıp rolünü oynuyor. Fakat fark ettiniz mi? Koca bir oyun var ama bir rejisör yok.
Ormanlar yanıyor, ekranlar parlıyor, vaatler uçuşuyor ama sahne hâlâ aynı. Dekor değişmiyor. Replikler yenilenmiyor. Dramaturji ise sabit: bir gün “terörsüz Türkiye”, ertesi gün “şeffaf belediyecilik”, sonra tekrar “endişe etmeyin, kriz yok.”
Bir oyun ki oyuncuları var, ama senaryosu her sabah yeniden yazılıyor, yazan da belli değil. İsim yok!
Meteoroloji uzmanı sahneye çıkıyor: “Sıcaklık mevsim normallerinin 12 derece üstünde!” diyor. Sahneye bir vantilatör bile konmuyor. Oyuncular terliyor, seyirci bayılıyor ama oyun devam ediyor. Çünkü bu sahnede terlemek de rolün bir parçası.
Sanat ise locada tek başına… Elinde program yok çünkü bu oyunun takvimi tutmuyor. Ne alkışlıyor ne de yuhalıyor. Çünkü sanat bu metne dâhil değil. O, kendi sahnesinde, kendi metnini yazıyor. “Toplum için mi?” diye soranlara bakmadan, kendi kendine konuşuyor. Seyircisiz de oynar, alkışsız da sürer. Çünkü gerçek sahne, izlenmek için değil yankılanmak içindir.
Bazıları sanatı “bir ayna” olarak tanımlar. Peki, biz hangi aynaya bakıyoruz? İklim krizini dumanla, sosyal çöküşü sıcak havayla, ideolojileri monologlarla anlatan bir sahne bu… Ve bu sahnede sanat sadece sessiz bir figüran. Gündemi kaydetmez, tepki vermez, sadece var olur.
Sahne arkasında ise başka bir oyun oynanıyor: “Kenevir serbest mi bırakıldı?”, “Şehit ailesine maaş bağlanmadı mı?”, “Yargı tatile mi çıktı?” gibi sorular kuliste fısıldanıyor. Ama sahneye çıkmıyorlar. Çünkü bu oyunun dramaturgu, kulisi sahneye dahil etmiyor.
Belki de sorun bu: sanatın konuşmaması değil, çok şey duyuyor olması. Ama seçtiği şey kendi dilidir, topluma müdahale etmez çünkü rolü bu değildir. Zaten toplum da bazen sahneye hiç bakmaz; kulise sıkışmış söylentilerle yetinir.
Sonuç mu? Rejisörsüz bir ülkenin senaryosu her gün yeniden sahne alır ama bu oyunun finali yoktur. Sanat ise kendi perdesini kapatmaz, çünkü onun başlangıcı da finali de metnin dışında bir yerde başlar. Tam da burada, bu satırlarda olduğu gibi…
Ne ülke ama!…
Hatice GÖRGEÇ

